O, arkadaşlarına karşı zorbalık yapardı.
- He used to bully his friends.
Büyükbabam kendisi için mobilya yapardı.
- My grandfather used to make furniture for himself.
Benim Japon öğretmenim fiil çekimlerini hatırlamamıza yardımcı olan bir şarkı kullanırdı. Hiç kimse gerçekten birlikte söylemezdi.
- My Japanese teacher used to use a song to help us remember verb conjugations. No one really sang along.
O, atmosferdeki karbon dioksit miktarlarının artmasından dolayı Dünyanın ısınmasını tanımlamak için kullanılan bir terimdir.
- It is a term used to describe the warming of the earth due to increasing amounts of carbon dioxide in the atmosphere.
O, bana Tom olarak hitap ederdi.
- She used to address me as Tom.
Mary, Tom'la evlenmeyi hayal ederdi.
- Mary used to dream about marrying Tom.
Tom yalın ayak yürümeye alışık değildir.
- Tom isn't used to walking barefooted.
Bay Kaifu halka açık konuşmalar yapmaya alışıktır.
- Mr Kaifu is used to making speeches in public.
Yalnız yaşamaya alışkın.
- She is used to living alone.
Erken kalkmaya alışkınım.
- I'm used to getting up early.
He was shivering a little, for he had always been used to sleeping in a proper bed, and by this time his coat had worn so thin and threadbare from hugging that it was no longer any protection to him.