In times of abundance, remember the times of famine.
- Bolluk zamanlarında kıtlık zamanlarını hatırla.
Warmer waters harm coral reefs and alter the distribution, abundance, and productivity of many marine species.
- Isıtıcı sular, mercan resiflerine zarar verir ve birçok deniz türünün verimini, bolluğunu ve üretkenliğini değiştirir.
It is lamentable to remember what abundance of noble blood hath been shed with small benefit to the Christian state. - Sir Walter Raleigh.
Australia is abundant in minerals.
- Avustralya'da mineraller bol miktarda bulunur.
The United States is abundant in natural resources.
- Amerika Birleşik Devletleri'nin doğal kaynakları boldur.
We have ample time to catch our train.
- Trenimizi yakalamak için bol zamanımız var.
Sami had ample time and ample opportunity to kill Layla.
- Sami'nin Leyla'yı öldürmek için bol zaman ve bol fırsatı vardı.
The original qipao was wide and loose.
- Orijinal qipao geniş ve boldu.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
- Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
Tom likes to wear loose-fitting clothes.
- Tom bol giysiler giymeyi seviyor.
This coat looks loose on me.
- Bu ceket üzerimde bol görünüyor.
Between meals, he usually manages to stow away a generous supply of candy, ice cream, popcorn and fruit.
- Yemekler arasında genellikle bol miktarda şekerleme, dondurma, patlamış mısır ve meyve yiyebiliyor.
The portions at that restaurant are generous.
- O restorandaki porsiyonlar bol.
Tom drinks copious amounts of alcohol.
- Tom bol miktarda alkol içer.
They begin losing copious amounts of hair.
- Bol miktarda kıl kaybetmeye başladılar.
The rice we harvested is bountiful.
- Bizim biçtiğimiz pirinç boldur.
The dress has a full skirt.
- Elbisenin bol bir eteği var.
She is still full of energy.
- O hala bol enerji var.
We have a plentiful supply of water.
- Bol miktarda suyumuz var.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
- Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
We have had plenty of snow this year.
- Bu yıl bol karımız vardı.
The troops had plenty of arms.
- Askerlerin bol miktarda silahları vardı.
There are plenty of fresh eggs on the table.
- Masada bol miktarda taze yumurta var.
We have had plenty of rain this year.
- Bu yıl bol yağmur vardı.
Very large windows assure abundant natural daylight.
- Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.
He endowed the college with a large sum of money.
- O, üniversiteye bol miktarda para bağışladı.
Since my husband became sick he's lost as much as 20 kilograms and his pants are now baggy.
- Kocam hasta olduktan sonra 20 kilo kadar verdi ve şu anda pantolonu bol geliyor.
Mary wore a long baggy T-shirt down to her knees.
- Mary dizlerine kadar uzanan uzun bol bir tişört giyiyordu.
I apologized profusely.
- Ben bolca özür diledim.
I apologized profusely for my being late.
- Geç kaldığım için bolca özür diledim.