تعريف cezalandırma في التركية الإنجليزية القاموس.
- castigation
- correction
- punishment
The consequence of individual crimes should be collective punishment.
- Bireysel suçların sonucunun ortak cezalandırma olması gerekir.
- (şiddetli) chastisement
- punishing; penalizing; sentencing; fining
- punishing, penalizing, correction
- punishing
- (Askeri) punitive action
- correcting
- mortification
- {i} retribution
- correct
- {i} discipline
- cezalandırmak
- punish
She wished to punish only those responsible.
- O sadece sorumluları cezalandırmak istedi.
Tom wanted to punish me.
- Tom beni cezalandırmak istedi.
- ceza
- punishment
Tom deserved the punishment he got.
- Tom aldığı cezayı hakketti.
The prouder the individual, the harsher the punishment.
- Birey ne kadar gururlu olursa, ceza o kadar sert olur.
- ceza
- penalty
His crime deserved the death penalty.
- Onun suçu ölüm cezasını hak etti.
Tom believes that the death penalty should be abolished.
- Tom ölüm cezasının kaldırılması gerektiğine inanıyor.
- ceza
- criminal
Does prison reform criminals?
- Cezaevi suçluları islah eder mi?
In Singapore, one way to punish a criminal is to whip him or her.
- Singapur'da bir suçluyu cezalandırmanın bir yolu onu ya da onu kırbaçlamaktır.
- ceza
- {i} pain
Cézanne knew how to paint nature in a new way.
- Cézanne doğanın yeni bir biçimde nasıl resmedileceğini biliyordu.
- ceza
- {i} infliction
- cezalandırmak
- punishment
- ceza
- forfeiture
- ceza
- {i} imposition
- ceza
- {i} forfeit
- cezalandırmak
- penalize
- cezalandırmak
- plague
- cezalandırmak
- {f} castigate
- cezalandırmak
- {f} correct
- ceza
- recompense
- ceza
- sentencing
But that doesn't affect the sentencing.
- Fakat o, cezayı etkilemez.
- ceza
- payoff
- ceza
- scourge
- ceza
- penance
- ceza
- (Ticaret) charge
Tom now faces criminal charges.
- Tom artık cezai kovuşturmayla yüz yüze.
Tom is facing criminal charges.
- Tom cezai yaptırımla karşılaşıyor.
- ceza
- (Kanun) abandum
- ceza
- sconce
- cezalandırmak
- (Havacılık) sentence
- cezalandırmak
- censure
- cezalandırmak
- fine
- cezalandırmak
- inflict punishment on
- cezalandırmak
- charge
- cezalandırmak
- skin
- cezalandırmak
- get one's own back
- cezalandırmak
- recompense
- cezalandırmak
- sconce
- cezalandırmak
- impose a penalty on
- ceza
- sanction
- ceza
- discipline
He was disciplined for his wrongdoing.
- O kabahati için cezalandırıldı.
- ceza
- correction
- ceza
- chastisement
- cezalandırmak
- give sb what for
- cezalandırmak
- come down on
- cezalandırmak
- gyp
- cezalandırmak
- discipline
- ceza
- fine
Tom paid a $300 fine.
- Tom 300 dolar para cezası ödedi.
Tom had to pay a fine for jaywalking.
- Tom yaya geçidinden geçmediği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- ceza
- punishments
Terrible punishments were promised her.
- Ona korkunç cezalar söz verildi.
- cezalandırmak
- to punish
- ceza
- 1.punishment; penalty
- ceza
- law fine
- ceza
- punishment; penalty; fine
- ceza
- (oxford üniv.) sconce
- ceza
- (Hukuk) penalty, punishment
- ceza
- penal
We must abolish the death penalty.
- Ölüm cezasını iptal etmeliyiz.
We should abolish the death penalty.
- Ölüm cezasını kaldırmalıyız.
- ceza
- sports penalty
- ceza
- (okul) imposition
- ceza
- law sentence, punishment
- ceza
- punitive
We award punitive damages in the amount of two million dollars.
- İki milyon dolarlık ceza tazminatı ödüyoruz.
- ceza
- retribution
- ceza
- conclusion
- ceza
- oppression
- ceza
- apodosis
- cezalandırmak
- to punish; to penalize; to sentence; to fine
- cezalandırmak
- (dayakla) chastise
- cezalandırmak
- cop it
- cezalandırmak
- (oxford üniv.) sconce
- cezalandırmak
- to punish, to penalize, to discipline, to castigate; to fine
- cezalandırmak
- crime
- cezalandırmak
- slate
- cezalandırmak
- dish out
- cezalandırmak
- smirk
- cezalandırmak
- scourge
- cezalandırmak
- (Fiili Deyim ) have it
- cezalandırmak
- give smb. gyp
- temsili cezalandırma
- (Pisikoloji, Ruhbilim) vicarious punishment
- çifte cezalandırma
- (Hukuk) dual criminality