Öyle sona ermek zorunda değildi.
- It didn't have to end like that.
Bir rüyayı yaşıyorsun ve rüya sona ermek üzere.
- You are living a dream, and the dream is about to end.
Onların hararetli tartışmaya bir son vermek için boşuna uğraştı.
- He tried in vain to put an end to their heated discussion.
Bilim adamları AIDS'e son vermek için harıl harıl çalışıyorlar.
- Scientists are working hard to put an end to AIDS.
Japonya, Kore için herhangi bir Rus tehdidini sona erdirmek istiyordu.
- Japan wanted to end any Russian threat to Korea.
Terörü ekonomi ile sona erdirmek en akıllıca politikaydı.
- Bringing terrorism to an end via the economy was a most wise policy.
Onlar performansın bitiminden önce ayrıldılar.
- They left before the end of the performance.
Oyunun bitimiyle birlikte müthiş bir sevince büründük.
- As soon as the game ended, we became overjoyed.
Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
- Life never ends but earthly life does.
Onların tartışması sonunda berabere bitti.
- Their argument eventually ended in a draw.
İyi başlayan iyi biter.
- A good beginning makes a good ending.
Sonunda başaracaksın.
- You will succeed in the end.
Onun bitmeyen masallarından sıkıldım.
- He bored me with his endless tales.
Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
- Life never ends but earthly life does.