Kaza onun şöhretine zarar verdi.
- That incident harmed his reputation.
O bir sineğe bile zarar veremez.
- She can't even harm a fly.
O iyilikten daha çok kötülük yaptı.
- It did more harm than good.
Hiç kimse sana kötülük etmeyecek.
- No one will harm you.
Sana zarar vermek için bir şey yapmayacağıma sana söz veriyorum.
- I promise you I won't do anything to harm you.
Çevreye daha az zarar vermek istiyoruz.
- We want to harm the environment less.
Seni asla incitmek istemedim.
- I never wanted to harm you.
Tom'u incitmek isteyecek birinin farkında mısın?
- Are you aware of anyone who would want to harm Tom?
Televizyonun çocuklara zarar verdiğini düşünüyor musunuz?
- Do you think television does children harm?
Sigara içmek çok zarar verir ama hiç fayda vermez.
- Smoking does much harm but no good.
TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.
- TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
Bu ilacın zararlı hiçbir yan etkileri yoktur.
- This medicine has no harmful side-effects.
Bu adadaki pek çok yılan zararsızdır.
- Most snakes on this island are harmless.
Sosyal ağlarda zararsız bir kişi gibi görünen bir katil olabilir.
- There may be a killer who looks harmless in any social network.
Bunlar muzır görüntülerdir.
- These are harmful views.
Wear a hat to protect your skin from harmful sunlight.
Once his word was pledged, he was safe: otherwise there was no limit to his capacity for wilful harmfulness.
In a totalitarian state, the wrong political views easily place you in harm's way.
He parked in my space but as I was away at the time: no harm, no foul.
... can harm the body. ...
... and that's freedom from harm. ...