Onun tarafından oraya tek başına gitmemesi tavsiye edildi.
- She was advised by him not to go there by herself.
Benim kitaplarım Rumence, onunkiler ise İngilizce.
- My books are in Romanian; hers are in English.
Onun hikayesi onunkinden çok daha ilginç.
- His story is much more interesting than hers.
Benim kitaplarım Rumence, onunkiler ise İngilizce.
- My books are in Romanian; hers are in English.
O, ona nerede yaşadığını sordu.
- He asked her where she lived.
Banka ona 500 dolar ödünç verdi.
- The bank lent her 500 dollars.
Onun ailesi ile ilgili hiçbir şey bilmiyorum.
- I don't know anything about her family.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet her at the coffee shop.
Emi kendine yeni bir elbise ısmarladı.
- Emi ordered herself a new dress.
Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
- The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
Aşk onu rüyalarında görmektir.
- Love is seeing her in your dreams.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet her at the coffee shop.
Kendisine HAYIR dedi. Yüksek sesle EVET dedi.
- She said NO to herself. She said YES aloud.
Ben, o kızın kendisine yeni bir görünüm vermek için saçını kestiğini düşünüyorum.
- I think that girl cut her hair to give herself a new look.
O ondan daha akıllıdır.
- He's smarter than her.
Bu eski madeni paraları ondan aldım.
- I got these old coins from her.
Güvenlik için kadın, değerli şeylerini bankada sakladı.
- She kept her valuables in the bank for safety.
O, yaşlı kadına sıcak bir gülümseme fırlattı.
- She shot a warm smile at the old lady.
Ona kendi odamı gösterdim.
- I showed her my room.
Yumi oraya kendi gitti.
- Yumi went there by herself.
İnsanlar kendilerini korumak için sığınaklar tasarladı.
- People devised shelters in order to protect themselves.
O kekelemeye başladığında sınıf arkadaşları gülmekten kendilerini alamadılar.
- When she began to stutter, her classmates couldn't help laughing.
Kendisini ateşle ısıttı.
- She warmed herself by the fire.
Andrina'nın işleri ciddiye almadığını bilirim ama kendisi harika bir arkadaş.
- I know Andrina doesn't take things seriously, but she is a wonderful friend.
O kötü bir dişini çektirdi.
- She had a bad tooth taken out.
Son elli senedir canını dişine takıp çalışıyor! Kendini tükenmiş hissetmesi çok normal!
- She's been working her butt off for the last 50 years! Of course, she feels burnt out!
The lady with the green feathers in her hat. A big Gainsborough hat. I am quite sure it was Miss Hartuff..
This is her book.
I asked Mary, but she said that she didn't know.
She is a beautiful boat, isn't she?.
Do you study English every day?
- Her gün İngilizce çalışıyor musun?
She goes running every morning.
- O her sabah koşmaya gider.
Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout.
- Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.
Can you see anything in there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
Each person paid one thousand dollars.
- Her biri bin dolar ödedi.
How many times does the bus run each day?
- Otobüs her gün kaç kez çalışır?
Can you see anything at all there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout.
- Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.
Above all, don't panic!
- Her şeyden önce, panik yok!
She planted some pansies in the flower bed.
- Çiçekliğe bazı hercai menekşeler dikti.
How many omnivorous children are patients in hospital?
- Hastanede her şeyi yiyen kaç çocuk hasta var?
Some humans believe that there exists a god who is omniscient, omnipotent and omnipresent.
- Bazı insanlar; her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve her yerde olan bir tanrının var olduğuna inanıyorlar.
Although each person follows a different path, our destinations are the same.
- Her insan farklı bir yol izlesede, hedeflerimiz aynıdır.
Each person paid one thousand dollars.
- Her biri bin dolar ödedi.
I think about that every single day.
- Her gün onu düşünürüm.
Tom does this every single time.
- Tom bunu her zaman yapar.
The law is equal for all.
- Kanun herkes için aynıdır.
He was in favor of equality for all.
- O, herkes için eşitliğin lehindeydi.
I don't like either of them.
- Ben, onlardan herhangi birini sevmiyorum.
Either way will lead you to the station.
- Her iki yol da seni istasyona götürecektir.
You can eat whatever you like.
- Her ne istiyorsanız yiyebilirsiniz.
I'll do whatever you want me to do.
- Ben senin yapmamı istediğin her şeyi yapacağım.
Give it to whoever wants it.
- Onu her kim isterse ona ver.
His parents helped whoever asked for their help.
- Onun ebeveynleri yardımlarını isteyen herkese yardım etti.