Tom cut the pie into six pieces.
- Tom pastayı altı parçaya böldü.
Please write the answer on this piece of paper.
- Lütfen cevabı bu kâğıt parçasına yazınız.
Death is an integral part of life.
- Ölüm hayatın tamamlayıcı bir parçasıdır.
Mother divided the cake into three parts.
- Anne pastayı üç parçaya böldü.
Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits!
- Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!
Every little bit helps.
- Her küçük parça yardım eder.
The American invasion of Iraq left the country devastated, fragmented and broke.
- Irak'ın Amerikan istilası ülkeyi harap, parçalanmış ve beş parasız bıraktı.
It looks like your hard disk is fragmented.
- Sabit disk parçalanmış gibi görünüyor.
The following passage is a quotation from a well-known fable.
- Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.
Read this passage and translate it into Japanese.
- Bu parçayı okuyup Japonca'ya çevir.
He instantly regretted taking apart the laptop after realizing how many complex components there were inside.
- İçinde ne kadar karmaşık parçalar olduğunu farkettikten sonra dizüstünü söktüğüne anında pişman oldu.
Tom cut his sister a piece of cake.
- Tom kız kardeşine bir parça kek kesti.
Cutting a cake into equal pieces is rather difficult.
- Bir pastayı eşit parçalara ayırma oldukça zordur.
He gave him a lump of silver as big as his head.
- Ona kafası kadar büyük gümüş bir parça verdi.
Then little Gerda wept hot tears, which fell on his breast, and penetrated into his heart, and thawed the lump of ice, and washed away the little piece of glass which had stuck there.
- Sonra küçük Gerda, onun göğsüne dökülen, oradan kalbine nüfuz edip, buz kalıbını eriten ve orada saplanmış olan küçük cam parçasını alıp götüren sıcacık gözyaşlarını döktü.
I'd like a large portion, please.
- Lütfen, büyük bir parça istiyorum.
Nouns, pronouns, verbs, adjectives, adverbs, articles, prepositions, conjunctions, and interjections are the parts of speech in English.
- İsimler, zamirler, fiiller, sıfatlar, zarflar, makaleler, edatlar, bağlaçlar, ve ünlemler İngilizcede konuşma parçalarıdır.
These fragile items must be insured against all risks.
- Kırılabilir bu parçalar bütün risklere karşı sigortalanmalıdır.
That's an item from a famous company.
- Bu ünlü bir şirketten bir parça.
Tom cut his finger on a piece of glass.
- Tom bir cam parçası ile parmağını kesti.
Tom cut his sister a piece of cake.
- Tom kız kardeşine bir parça kek kesti.
I fixed the flashlight using a small tool.
- Ben küçük bir parça kullanarak el fenerini onardım.
A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces.
- Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.
Tom has a patch of gray in his hair.
- Tom'un saçında bir parça gri var.
Tom shredded the lettuce.
- Tom marulu parçaladı.
Sami was torn to shreds by a cougar.
- Sami bir puma tarafından parçalara ayrıldı.
Tom asked for Mary's address and wrote it down on a piece of scrap paper.
- Tom Mary adresini istedi ve onu bir parça kâğıt üzerine not etti.
I wrote down his phone number on a scrap of paper.
- Onun telefon numarasını bir kâğıt parçasına yazdım.
The dough broke up when Tom tried to stretch it.
- Tom onu germeye çalıştığında hamur parçalandı.
Before forks and chopsticks, people usually ate food with a piece of flat bread.
- Çatal ve çubuklardan önce, insanlar genellikle düz bir parça ekmek ile yemek yerdi.
And the servant came and chopped the Tree into little pieces.
- Uşak geldi ve ağacı küçük parçalara ayırdı.
The following passage is a quotation from a well-known fable.
- Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.
Read this passage and translate it into Japanese.
- Bu parçayı okuyup Japonca'ya çevir.
Would you slice me a piece of ham, please?
- Bana bir parça jambon dilimler misin?
Mother divided the cake into three parts.
- Annem pastayı üç parçaya böldü.
Tom is making spare parts in a car factory.
- Tom bir araba fabrikasında yedek parça yapıyor.
Did you listen to her new song?
- Onun yeni parçasını dinledin mi?
I become a transparent eyeball; I am nothing; I see all; the currents of the Universal Being circulate through me; I am part or particle of God.
- Ben saydam bir göz küresi olurum; ben hiçbir şeyim; Ben her şeyi görürüm; Evrensel varlığın akımları beni dolaşır; Ben Allah'ın parçası ya da parçacığıyım.
Some scientists think that gravity is made up of particles called gravitons which travel at the speed of light.
- Bazı bilim adamları yer çekiminin ışık hızıyla seyahat eden graviton denilen parçacıklardan yapıldığını düşünüyor.
Tom cut the pie into six pieces.
- Tom pastayı altı parçaya böldü.
Cutting a cake into equal pieces is rather difficult.
- Bir pastayı eşit parçalara ayırma oldukça zordur.
On the plate was a piece of chicken, a potato and some green peas.
- Tabakta bir parça piliç, bir patates ve biraz yeşil bezelye vardı.
It's clear Tom doesn't have an ounce of humanity.
- Tom'un bir parça insanlığının olmadığı açık.
Tom didn't know that Hawaii was part of the United States.
- Tom Hawaii'nin ABD'nin bir parçası olduğunu bilmiyordu.
Work is a very important part of life in the United States.
- Çalışma ABD'de hayatın çok önemli bir parçasıdır.
I can rip you apart with my bare hands.
- Seni çıplak ellerimle parçalayabilirim.
Can you break an apple in half with your bare hands?
- Çıplak ellerinle bir elmayı parçalayabilir misin?
The following passage is a quotation from a well-known fable.
- Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.
He has lots of money.
- O aşırı para harcıyor.
How much money do you want?
- Ne kadar para istiyorsun?
They are making spare parts in a car factory.
- Bir araba fabrikasında yedek parça yapıyorlar.
Tom is making spare parts in a car factory.
- Tom bir araba fabrikasında yedek parça yapıyor.
The information is leaking piecemeal to the press.
- Bilgi, parça parça basına sızdırılıyor.
After she had read the letter, she tore it to pieces.
- O mektubu okuduktan sonra, onu parçalara ayırdı.
I tore the newspaper into pieces.
- Gazeteyi parçalara ayırdı.
Someone stole my cash.
- Birisi benim paramı çaldı.
He's raking in the cash.
- O, çok para kazanıyor.
Success means much money, doesn't it?
- Başarı çok para anlamına gelir, değil mi?
She lives beyond her means.
- O, kazandığından çok para harcıyor.
That dude is rolling in dough.
- Şu arkadaş para içinde yüzüyor.
That dude is rolling in dough.
- Adam paraya para demiyor.
Combine all the parts to make one piece.
- Tek parça yapmak için tüm parçaları birleştirin.
The repair bill includes parts and labor.
- Tamir faturası parçaları ve işçiliği kapsıyor.
The former Argentine currency was Austral. Its symbol was ₳.
- Arjantin'in eski para birimi Austral'di. Sembolü ₳ idi.
In 1971 the United Kingdom changed its currency to the decimal system.
- 1971 de Britanya Kırallığı parasını ondalık sisteme çevirdi.
They are making spare parts in a car factory.
- Bir araba fabrikasında yedek parça yapıyorlar.
Tom is making spare parts in a car factory.
- Tom bir araba fabrikasında yedek parça yapıyor.
A nickel is a five-cent coin.
- Bir nikel beş kuruş değerinde bozuk paradır.
Eric who was a weak prince issued a bad coinage which excited great discontent among the Danes.
- Güçsüz bir prens olan Eric Danimarkalılar arasında büyük hoşnutsuzluğa sebep olan kötü bir para sistemi çıkardı.
The governor took the money out of a slush fund.
- Vali, örtülü ödenekteki parayı aldı.
When do you think his funds will run out?
- Onun parasının ne zaman biteceğini düşünüyorsun?
A household is a group that shares the same living space and finances.
- Ev halkı, aynı yaşam alanını ve parayı paylaşan bir gruptur.
There were bits of broken glass on the floor.
- Yerde kırık cam parçaları vardı.
Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits!
- Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!
He likes to take electric devices apart.
- Elektrikli cihazları parçalarına ayırmayı seviyor.
I took the radio apart to repair it.
- Tamir etmek için radyoyu parçalara ayırdım.
He instantly regretted taking apart the laptop after realizing how many complex components there were inside.
- İçinde ne kadar karmaşık parçalar olduğunu farkettikten sonra dizüstünü söktüğüne anında pişman oldu.
You worship money because you believe in capitalism.
- Kapitalizme inandığın için paraya tapıyorsun.
Mr. Morita started a business by using borrowed money as capital.
- Bay Morita sermaye olarak borç para kullanarak bir işe başladı.
Why don't you try to take your money back?
- Paranızı geri almayı neden denemiyorsunuz?
Jane went to the bank to take out some money.
- Jane biraz para çekmek için bankaya gitti.
We all chipped in to buy our teacher a birthday present.
- Hepimiz öğretmenimize bir doğum günü hediyesi almak için para verdik.
If I had been rich, I would have given you some money.
- Zengin olsaydım, ben sana biraz para verirdim.
How can Bill Gates be the the world's richest man if he gave away all of his money?
- Bill Gates parasının hepsini bağışladıysa nasıl dünyanın en zengin adamı olabilir?
These fragile items must be insured against all risks.
- Kırılabilir bu parçalar bütün risklere karşı sigortalanmalıdır.
These items are rather hard to obtain.
- Bu parçaları elde etmesi oldukça zordur.
The air feels somewhat cold this morning.
- Bu sabah hava bir parça soğuk geliyor.
Onun felci ilerliyor ve yakında yataktan çıkamayacak.
- His paralysis is progressing, and soon he won't be able to get out of bed.
Bu paragraf iyi yazılmış ama son cümlede bir yanlışlık var.
- This paragraph is well written, but there is a mistake in the last sentence.
Provence iklimi üzerine bir paragraf yaz.
- Write a paragraph on the climate in Provence.
Bu paragrafın anlamını anlayabiliyor musun?
- Can you understand the meaning of this paragraph?
O bir paraşütçü asker miydi?
- Was he a paratrooper?
Tom paraşütçü askeri doktor olmak istemiyor.
- Tom doesn't want to be a paramedic.