Bunun hakkında çok güçlü hissettiğini fark etmedim.
- I didn't realize you felt so strongly about this.
Bu konuda çok şiddetle hissettim.
- I felt very strongly about it.
Mariko'nun anne babası, onun bir Amerikalı ile evlenmesine kuvvetle karşılar.
- Mariko's parents are strongly opposed to her marrying an American.
Britanya halkı köleliğe kuvvetle karşı çıktı.
- The British people strongly opposed slavery.
John Rutledge şiddetle karşı çıktı.
- John Rutledge disagreed strongly.
Kyoto'yu ziyaret etmeni şiddetle öneriyorum.
- I strongly suggest you visit Kyoto.
Onun yalan söylediğinden son derece şüphelendim.
- I strongly suspected that he had been lying.
Son derece büyükannesine benzer.
- She strongly resembles her grandmother.