Onlar birbirini çok iyi tanımıyorlar.
- They don't know each other very well.
Birbirinizi tanıyor musunuz?
- Do you know each other?
Tom ve Mary birbirine sürekli yalan söyler.
- Tom and Mary lie to each other all the time.
İki köy birbirine bitişiktir.
- The two villages adjoin each other.
İki erkek çocuk birbirlerini suçlamaya başladı.
- The two boys began to blame each other.
Onlar birbirlerini aptal göstermeye çalıştılar.
- They tried to make each other look foolish.
Japonya ve Çin, pek çok yönden birbirinden farklıdır.
- Japan and China differ from each other in many ways.
Bu iki çizgi birbirini dik açıyla kesmektedir.
- These two lines cut across each other at right angles.
Biz birbirimizi tanımıyoruz.
- We don't know each other.
Ne zaman tekrar birbirimizi görebiliriz?
- When can we see each other again?
Maria and Robert loved each other.
... THAT MEANS WE NEVER GIVE UP ON EACH OTHER. ...
... can create a magnetic field. But if they can create each other, why can't they oscillate ...