In swimming pools, water is continuously pumped through a filter.
- Yüzme havuzlarında, su sürekli olarak filtrelerden pompalanır.
I prefer swimming to skiing.
- Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.
In swimming pools, water is continuously pumped through a filter.
- Yüzme havuzlarında, su sürekli olarak filtrelerden pompalanır.
John is in the swimming club.
- John yüzme kulübündedir.
Dan's body was floating in the swimming pool.
- Dan'ın ceseti yüzme havuzunda yüzüyordu.
I love to float on the water.
- Su üstünde yüzmeyi severim.
An apple will float in water, a pear won't.
- Bir elma suda yüzecektir, bir armut yüzmeyecektir.
Bathers in Argentina were attacked by piranhas.
- Arjantin'de yüzmeye gidenler piranhalar tarafından saldırıya uğradı.
He is afraid of swimming.
- O, yüzmekten korkuyor.
He went to sea to swim.
- O yüzmek için denize gitti.
The airplane flies at a speed of five hundred kilometers per hour.
- Uçak saatte beş yüz kilometre hızla uçar.
One hundred and fifty people entered the marathon race.
- Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.
I don't want to see your faces.
- Yüzlerinizi görmek istemiyorum.
The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
- Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
The fog was so thick that I couldn't see my hand in front of my face.
- Sis l kadar yoğundu ki yüzümün önündeki elimi göremedim.
I sit in front of a computer screen all day, so I get pretty heavily bombarded by electro-magnetic waves.
- Ben bütün gün bilgisayar ekranı önünde otururum, bu yüzden elektro-manyetik dalgalar tarafından oldukça şiddetli şekilde bombardıman edilirim.
Observe his facial reaction when we mention a price.
- Biz bir fiyattan bahsettiğimizde onun yüz tepkimesini gözlemle.
I have a facial boil. There's a painful lump at the back of one nostril.
- Bir yüz çıbanım var.Bir burun deliğinin arkasında acılı bir yumru var.
Ten, twenty, thirty, forty, fifty, sixty, seventy, eighty, ninety, one hundred.
- On, yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan, yüz.
One hundred and fifty people entered the marathon race.
- Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.
Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors.
- Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.
My brother got cheeky.
- Erkek kardeşim yüzsüzleşti.
The substance is light enough to float on the water.
- Bu nesne su üzerinde yüzmek için yeterince hafif.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
- Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
He has really soft facial features.
- O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
I figured Tom wasn't going to go, so I went.
- Tom'un gitmeyeceğini düşündüm, bu yüzden ben gittim.
The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss.
- On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.
He has really soft facial features.
- O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
- Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
There are two sides to every question.
- Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.
Life and death are two sides of the same coin.
- Yaşam ve ölüm aynı madalyonun iki yüzüdür.
After you kill the sheep, you'll have to skin it.
- Koyunu öldürdükten sonra onun derisini yüzmek zorunda kalacaksın.
Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust.
- Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.
She swam across the river.
- O, nehri yüzerek geçti.
Ann swam across the river.
- Ann nehrin karşı tarafına yüzdü.
To swim in the ocean is my greatest pleasure.
- Okyanusta yüzmek benim en büyük zevkimdir.
I prefer swimming to skiing.
- Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
He is the only American to have swum the English Channel.
- O, İngiliz Kanalında yüzmüş tek Amerikalı.
A ball is floating down the river.
- Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.
The fisherman saved himself by means of a floating board.
- Balıkçı kendini yüzen bir tahta vasıtasıyla kurtardı.
Tom plunged into the water and swam to the other side.
- Tom suya daldı ve diğer tarafa yüzdü.
He put on his sweater wrong side out.
- O kazağını ters yüz giydi.
It was such a hot day that we went swimming.
- Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.
I prefer swimming to skiing.
- Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.
They stood face to face.
- Onlar yüz yüze durdu.
You ought to face the stark reality.
- Yalın gerçeklikle yüz yüze gelmelisin.
To swim in the ocean is my greatest pleasure.
- Okyanusta yüzmek benim en büyük zevkimdir.
The river flows too fast to swim in.
- Nehir yüzmek için çok hızlı akıyor.
Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects.
- Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.
The fisherman saved himself by means of a floating board.
- Balıkçı kendini yüzen bir tahta vasıtasıyla kurtardı.
The substance is light enough to float on the water.
- Bu nesne su üzerinde yüzmek için yeterince hafif.
Eugenia shared with us her favorite oils for cleaning the face and protecting the skin.
- Eugenia yüzü temizlemek ve cildi korumak için en sevdiği yağları bizimle paylaştı.
One hundred is my favorite number.
- Yüz, benim en sevdiğim sayıdır.