She soon adjusted to his way of life.
- Kısa sürede yaşam tarzına alıştı.
All forms of life have an instinctive urge to survive.
- Bütün hayvan türleri yaşamak için içgüdüsel dürtüye sahiptir.
Canada is a good place to go if it's your first experience living abroad.
- Eğer yurt dışında ilk yaşama deneyiminse, Kanada gidilecek iyi bir yerdir.
They asked a lot of questions about my past experience.
- Onlar benim geçmiş yaşamım hakkında birçok soru sordular.
I like living with you.
- Seninle yaşamaktan hoşlanıyorum.
I think that our living together has influenced your habits.
- Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.
I want you to live more like a human being.
- Bir insan gibi yaşamanı daha fazla istiyorum.
I'd like to go through just one day without being told I look like my brother.
- Erkek kardeşime benzediğim söylenmeden sadece bir gün yaşamak istiyorum.
Ghost existence does not prove that there's life after death. They can be elements of another dimension.
- Hayalet varlığı ölümden sonra yaşamın olduğunu kanıtlamaz. Başka bir boyutun unsurları olabilir.
I'm sick of this hand-to-mouth existence.
- Kıt kanaat yaşamaktan usandım.
In his autobiography, he repeatedly refers to his unhappy school days.
- Öz yaşam öyküsünde, defalarca mutsuz okul günlerinden bahsediyor.
The doctor emphasized that the patient only had a few days to live.
- Doktor hastanın yaşamak için sadece birkaç günü olduğunu vurguladı.
Tom no longer lives in Boston.
- Tom artık Boston'da yaşamıyor.
Although she lives nearby, I rarely see her.
- Yakında yaşamasına rağmen , onu nadiren görürüm.
What is the average life span in Japan?
- Japonya'da ortalama yaşam süresi nedir?
Some companies guarantee their workers a job for life.
- Bazı şirketler işçilerine yaşam boyu bir iş garanti ediyor.
Tom has a healthy life style.
- Tom'un sağlıklı yaşam tarzı var.
Their traditional life style no longer exists.
- Onların geleneksel yaşam tarzı artık yok.
She has a healthy lifestyle.
- O sağlıklı bir yaşam tarzına sahiptir.
I think he needs to alter his lifestyle.
- Yaşam tarzını değiştirmesi gerektiğini düşünüyorum.
Please respect my privacy.
- Lütfen özel yaşamıma saygı gösterin.
A household is a group that shares the same living space and finances.
- Ev halkı, aynı yaşam alanını ve parayı paylaşan bir gruptur.
The average American living space is twice as large as the living space in Japan.
- Ortalama bir Amerikan yaşam alanı Japonya'daki yaşam alanının iki katı kadar büyüktür.
How dare you criticize my way of life!
- Yaşam tarzımı değiştirmeye nasıl cesaret edersin!
His idea will radically alter our way of life.
- Onun fikri yaşam tarzımızı kökünden değiştirecektir.
He got accustomed to the new way of living.
- Yeni yaşam tarzına alıştı.
I'm living a secular lifestyle.
- Ben laik bir yaşam tarzı yaşıyorum.
She soon adjusted to his way of life.
- Kısa sürede yaşam tarzına alıştı.
Tom has a healthy lifestyle.
- Tom'un sağlıklı bir yaşam tarzı vardır.
Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun.
- Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.
Hayatını nasıl kazanıyorsun?
- Yaşamak için yaptığın iş nedir?