yaparak

listen to the pronunciation of yaparak
التركية - الإنجليزية
making

She spends her free time making dolls. - O, boş zamanını oyuncak bebekler yaparak harcar.

Because it is politics that has caused this war, making the war our everyday reality. - Savaşı gündelik gerçeklik yaparak, bu savaşa sebep olan politik görüştür.

doing

What do nurses spend most of their time doing? - Hemşireler zamanlarının çoğunu ne yaparak harcarlar?

I want to spend more time doing things that matter. - Önemli olan şeyleri yaparak daha fazla zaman harcamak istiyorum.

yap
do
yap
did

You didn't do a very good job, I said. - Çok iyi bir iş yapmadığını söyledim.

The chief engineer did research hand in hand with his assistant. - Başmühendis, asistanı ile el ele araştırma yaptı.

yap
does

Why doesn't anybody translate my sentences? - Neden kimse cümlelerimin çevirisini yapmıyor?

She doesn't know who built those houses. - O bu evleri kimin yaptığını bilmiyor.

ev işleri yaparak aile yanında kalmak
au pair
yap
{f} doing

You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job. - Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.

Translating sentences on Tatoeba is more fun than doing homework. - Tatoeba'da cümleleri çevirmek ev ödevi yapmaktan daha eğlenceli.

alem yaparak
carousing
banyo yaparak
bathing
boks yaparak
(Spor) boxing
bunu yaparak
by doing so
huysuzluk yaparak
cantankerously
hırsızlık yaparak
housebreaking
indirim yaparak
(Ticaret) damping
piknik yaparak
backpacking
pratik yaparak öğrenmek
(deyim) pick up
yap
(Bilgisayar) do it

Did you do it by yourself? - Onu kendin mi yaptın?

We'll do it when we have time. - Zamanımız olduğunda onu yapacağız.

yap
made of

This table is made of wood. - Bu masa tahtadan yapılmıştır.

In ethnic Iranian foods, you can see many products which are made of milk. - Etnik İran gıdalarında, sütten yapılan birçok ürün görebilirsiniz.

yap
{f} making

Tom worries about making mistakes at work. - Tom, iş yaparken yapılan hatalardan endişeleniyor.

He is afraid of making mistakes. - Hata yapmaktan korkuyor.

yap
{f} performing

The coroner is performing an autopsy on Tom to find out why he died. - Adli tabip onun neden öldüğünü bulmak için Tom üzerinde bir otopsi yapıyor.

Dr. Jackson is performing an autopsy. - Dr. Jackson otopsi yapıyor.

yap
hold in
yap
{f} done

If it had not been for her help, you would never have done it. - Onun yardımı olmasaydı asla onu yapamazdın.

Having done my homework, I watched the baseball game on television. - Ev ödevimi yaptıktan sonra ,televizyonda beyzbol oyununu izledim.

yap
made up

She made up her face in 20 minutes. - O, 20 dakika içinde yüzüne makyaj yaptı.

This stool is made up of leather and wood. - Bu tabure, deri ve tahtadan yapılmıştır.

yap
{f} make of

What did you make of that? - Onunla ilgili ne yaptın?

I'm not quite sure what to make of this. - Bununla ilgili ne yapacağımdan pek emin değilim.

yap
held in

Parliamentary elections will be held in Germany in 2017. - Parlamento seçimleri 2017'de Almanya'da yapılacak.

Rio's carnival is held in February. - Rio karnavalı şubat ayında yapılır.

yap
commit

The committee had a long session. - Komite uzun bir oturum yaptı.

They voted to create a committee. - Bir komite oluşturmak için oylama yaptılar.

yap
{f} made

Butter is made from milk. - Tereyağı sütten yapılır.

Butter is made from cream. - Tereyağı kaymaktan yapılır.

yap
make&
yap
make

A good daughter will make a good wife. - İyi bir kız çocuğu, iyi bir eş yapacaktır.

The teacher is angry, so please do not make noise in the classroom! - Öğretmen kızgın, bu nedenle lütfen sınıfta gürültü yapmayın!

-yaparak
-By
yap
committed

He committed an illegal act. - O, yasa dışı bir eylem yaptı.

Many atrocities were committed during the war. - Savaş boyunca birçok zulüm yapıldı.

blöf yaparak kurtulmak
bluff it out
böyle yaparak
in so doing
dalış yaparak tekrar yükselme
dip
düello yaparak şerefini koruma
satisfaction
ev işleri yaparak
au pair
ev işleri yaparak aile yanında kalan kız
au pair girl
fazla mesai yaparak
overtime
fotosentez yaparak
(Biyoloji) photosynthetically
hatalar yaparak öğrenmek
learn the hard way
hile yaparak yenmiş
euchring
hırsızlık yaparak çalmak
burglarize
hırsızlık yaparak çalmak
burgle
jest yaparak
drolly
misilleme yaparak
retaliatingly
onur meselesi yaparak
(Konuşma Dili) in honour bound
pike yaparak bombalamak
divebomb
plan yaparak
scheming
reklam yaparak
(Ticaret) publicizing
set yaparak korumak
dike
tahsil yaparak
learnedly
volta yaparak karadan kurtulmak
claw off shore
volta yaparak karadan kurtulmak
claw off
çocuk bakımı yaparak
au pair
çıkma yaparak açıklamak
annotate
şaka yaparak
facetiously
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف yaparak في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

Yap
An atoll in the Caroline Islands of western Micronesia
yap
To bark; to yelp
yap
informal terms for the mouth
yap
A badly behaved child, a brat
yap
A bark; a yelp
yap
To talk, especially excessively
yap
{f} yelp, bark; talk noisily or foolishly; chatter
yap
The mouth, which produces speech
yap
An informal talk
yap
{i} yelp, bark; chatter, foolish talk; uncouth person; mouth (Slang)
yap
The high-pitched bark of a small dog
yap
Of a small dog, to bark
yap
If a small dog yaps, it makes short loud sounds in an excited way. The little dog yapped frantically. An island group and state of the Federated States of Micronesia in the western Caroline Islands of the western Pacific Ocean. Discovered by the Spanish in 1791, it became part of a Japanese mandate after 1920 and fell to U.S. forces in 1945. the sound a small dog makes when it yaps
yap
bark in a high-pitched tone; "the puppies yelped"
الدانماركية - التركية

تعريف yaparak في الدانماركية التركية القاموس.

Yap
saçmalama