I'm too tired to concentrate on this problem right now.
- Şu anda bu sorun üzerinde yoğunlaşamayacak kadar çok yorgunum.
I can't concentrate on that problem right now.
- Şu anda o problem üzerinde yoğunlaşamam.
Taro concentrated on memorizing English words.
- Taro, İngilizce kelimeleri ezberlemek üzerinde yoğunlaştı.
I concentrated all my energies on the problem.
- Tüm enerjimi sorun üzerinde yoğunlaştırdım.
The argument between Tom and Mary began to intensify.
- Tom ile Mary arasındaki tartışma yoğunlaşmaya başladı.
It is unavoidable that the fighting will intensify.
- Savaşın yoğunlaşması kaçınılmazdır.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
Tom couldn't concentrate on his work.
- Tom işine yoğunlaşamadı.
I concentrated my attention on the subject.
- Ben, dikkatimi konuya yoğunlaştırdım.
Tom became fairly fluent in French after about three years of intense study.
- Yaklaşık üç yıl süren yoğun çalışmadan sonra Tom Fransızcada çok akıcı oldu.
Art is the most intense mode of individualism that the world has known.
- Sanat dünyanın bildiği bireyciliğin en yoğun biçimidir.
The fog was so dense, we could hardly see anything.
- Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.
He has a very dense beard.
- Onun çok yoğun bir sakalı var.
I've started exercising more intensively for a shorter amount of time.
- Ben kısa bir süre için daha yoğun egzersiz yapmaya başladım.
Tom is still in intensive care.
- Tom hâlâ yoğun bakımda.
We have a hectic week ahead of us.
- Önümüzde yoğun bir hafta var.
After a hectic few days at work, Tom is looking forward to a change of pace.
- İşte yoğun geçen birkaç günden sonra, Tom bir değişikliği iple çekiyor.
Boil the soup down until it becomes thick.
- Çorba yoğunlaşana kadar kaynatın.
Before long, the ghost disappeared into a thick fog.
- Çok geçmeden önce, hayalet yoğun siste kayboldu.
If we don't hit the road soon, we'll get caught in the morning rush hour traffic.
- Kısa sürede yola çıkmazsak, sabahleyin yoğun trafikte sıkışacağız.
It's almost rush hour.
- Neredeyse yoğun saatler.
She was burned so extensively that her children no longer recognized her.
- O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.
Extensive rainfall is expected throughout the region.
- Bölgede yoğun sağanak bekleniyor.
Tom has had a busy week.
- Tom yoğun bir hafta geçirdi.
I've had a very busy morning.
- Çok yoğun bir sabah geçirdim.
Tom concentrated on his work.
- Tom işine yoğunlaştı.
Taro concentrated on memorizing English words.
- Taro, İngilizce kelimeleri ezberlemek üzerinde yoğunlaştı.
There was a chain-reaction crash during rush hour.
- Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.
If you had left a little earlier, you would have avoided the heavy traffic.
- Biraz daha erken çıkmış olsaydın, yoğun trafikten kurtulmuş olurdun.
We took a back road to avoid the heavy traffic.
- Biz yoğun trafikten kaçınmak için, bir arka yoldan gittik.
The cat looked intensively at him with her big, round, blue eyes.
- Kedi büyük, yuvarlak, mavi gözleriyle yoğun olarak ona baktı.
Yumi is studying English intensively.
- Yumi yoğun biçimde İngilizce çalışıyor.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow.
- Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.
John, you're working too hard. Sit down and take it easy for a while.
- John, çok yoğun bir şekilde çalışıyorsun. Otur ve bir süre kendini yorma.
The fog was so dense, we could hardly see anything.
- Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.