çalışmalar

listen to the pronunciation of çalışmalar
التركية - الإنجليزية
studies

He dedicated himself to biology studies for almost ten years. - On yıldır kendini biyoloji çalışmalarına adadı.

Have you made progress in your studies? - Çalışmalarında ilerleme kaydettin mi?

works

This book is one of the poet's best works. - Bu kitap şairin en iyi çalışmalarından biridir.

I like the works of Picasso. - Picasso'nun çalışmalarını severim.

çalışma
{i} working

He's really cute, and so I like working with him. - O gerçekten şirin ve bu yüzden onunla çalışmayı seviyorum

After the hatchet job my boss did on my proposal, I'm not sure how long I want to keep on working here. - Teklifimle ilgili patronumun yaptığı ağır eleştiriden sonra, burada çalışmayı ne kadar süre sürdürmek istediğimden emin değilim.

çalışma
{i} studying

I didn't feel like studying because the noise outside was getting on my nerves. - Dışarıdaki gürültü sinirime dokunduğu için canım çalışmak istemedi.

It is forty years since I began studying Japanese. - Japonca çalışmaya başlayalı kırk yıl oldu.

çalışma
study

I'll have to study ten hours tomorrow. - Yarın on saat çalışmak zorunda kalacağım.

Before going to study in Paris, I have to brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.

çalışma
{i} running

Running a farm is difficult. - Bir çiftlikte çalışmak zordur.

I want to start running. - Çalışmaya başlamak istiyorum.

çalışma
labour
çalışma
{i} work

Before going to work in Paris I need to brush up my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.

Before going to work in Paris I must freshen up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

çalışma
{i} Labor

Is this the Department of Labor? - Burası Çalışma Bakanlığı mı?

The laborers are murmuring against their working conditions. - İşçiler çalışma şartlarına karşı söyleniyorlar.

çalışma
practice

Mike doesn't practice basketball on Monday. - Mike Pazartesi basketbol çalışmaz.

She practices playing the piano regularly. - O düzenli olarak piyano çalışması yapar.

çalış
{f} working

Administrator and moderators are working for the best language tool, Tatoeba Project. - Yönetici ve moderatörler en iyi dil aracı Tatoeba Project için çalışıyorlar.

He had an accident while working. - O çalışırken bir kaza yaptı.

çalışma
exercise

He requires that the laboratory exercises be handed in before the final exam. - O, laboratuar çalışmalarının sınavı öncesinde teslim edilmesini şart koşuyor.

çalış
{f} studied

If only I had studied harder for the exam. - Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.

If she studied hard, she could pass the test. - Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.

çalış
{f} functioning

His eyes stopped functioning due to old age. - Gözleri yaşlılık nedeniyle çalışmayı durdurdu.

The liver is no longer functioning. - Karaciğer artık çalışmıyor.

çalışma
work, working, labour, labor; running, working, operation; study; training
çalışma
workout
çalışma
priming
klinik çalışmalar
clinical trials
resimli çalışmalar
pictorial works
çalış
(Sanat) touch

Pamela must have been at home when I tried to get in touch with her, but she didn't answer the telephone. - Onunla iletişim kurmaya çalıştığımda Pamela evde olmalıydı fakat telefona cevap vermedi.

I'm trying to get in touch with her sister. - Kız kardeşiyle temasa geçmeye çalışıyorum.

çalış
(Muzik) execution
çalışma
movement
çalışma
(Askeri) effort

The project was a joint effort by students from three different classes. - Proje, üç farklı sınıftan öğrencinin ortak çalışmasıydı.

It was a collaborative effort. - Ortak çalışmaya dayalı bir çabaydı.

çalışma
employment

Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment. - Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.

çalışma
mission

She devoted herself to mission work in Africa. - Kendini Afrika'da ki misyon çalışmasına adadı.

From 1859, Protestant missionaries from America started to arrive, and the Catholic and Russian Orthodox churches also became actively involved in missionary work. - 1859'dan itibaren, Amerika'dan Protestan misyonerler gelmeye başladı ve Katolik ve de Rus Ortodoks kiliseleri de misyonerlik çalışmalarına aktif olarak dahil oldular.

çalışma
(Bilgisayar) execution
çalışma
start

On finishing university, I started working right away. - Üniversiteyi bitirdiğimde, derhal çalışmaya başladım.

It's been three years since Tom started working for Mary. - Tom Mary ile çalışmaya başladığından beri üç yıl oldu.

çalışma
operational test
çalışma
endeavor

I wish her the very best in her future endeavors. - Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.

I wish him the very best in his future endeavors. - Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.

çalışma
job

She can't make up her mind whether to get a job or to go on to college. - Çalışmak ya da üniversiteye gitmek arasında karar veremiyorum.

I'm tired of working a nine-to-five job. - Dokuz-beş işinde çalışmaktan bıktım.

çalış
{f} labor

Jim was afraid of physical labor. - Jim bedensel çalışmadan korkuyordu.

He works in the laboratory. - O labaratuarda çalışır.

çalış
{f} wrought
çalış
{f} worked

I worked for a full 24 hours without getting any sleep. - Hiç uyumadan tam 24 saat çalıştım.

I felt tired from having worked for hours. - Saatlerce çalışmaktan yoruldum.

çalış
{f} studying

Why are you studying English so hard? To be an English teacher. - Niçin çok İngilizce çalışıyorsun?İngilizce öğretmeni olmak için.

I'm studying the American drama. - Amerikan dramasını çalışıyorum.

çalış
{f} attempt

They're attempting to contact her. - Onunla iletişim kurmaya çalışıyorlar.

Tom attempted to persuade Mary to go to church with him. - Tom Mary'yi onunla birlikte kiliseye gitmek için ikna etmeye çalıştı.

çalış
{f} study

But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London. - Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.

Before going to study in Paris, I must brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

çalış
{f} work

Could you explain how the dishwasher works? - Bulaşık makinasının nasıl çalıştığını anlatabilir misin?

He had an accident while working. - O çalışırken bir kaza yaptı.

çalış
{f} run

None of the computers can continue to run with a burnt card. - Bilgisayarların hiçbiri yanmış bir kartla çalışmaya devam edemez.

How many times a day does that bus run? - O otobüs günde kaç kez çalışır?

çalış
{f} labour
çalışma
field

Tom's field of study is law. - Tom'un çalışma alanı hukuktur.

Black people were compelled to work in cotton fields. - Siyah insanlar pamuk tarlalarında çalışmak için zorlandılar.

çalışma
operation

The University of Coimbra was established in 1290. It is one of the oldest universities in continuous operation in the world. - Coimbra Üniversitesi 1290 yılında kurulmuştur. Avrupa'da ve dünyada sürekli çalışmakta olan en eski üniversitelerinden biridir.

çalışma
slaving
çalışma
motion
çalışma
human activity
çalışma
in working
dini çalışmalar
religious studies
kritik çalışmalar
critical studies
yurt dışı çalışmalar
(Ticaret) overseas operations
çalış
labored

They labored over the budget for the fiscal year 1997. - Onlar 1997 mali yılı için bütçe üzerinde çalıştılar.

They labored in the factories. - Onlar fabrikalarda çalıştılar.

çalışma
study, studying. Ç
çalışma
work, working
çalışma
praxis
çalışma
labour [Brit.]
çalışma
job of work
çalışma
starting

She lost no time in starting to work on new project. - O, yeni proje üzerinde çalışmaya başlamada hiç zaman kaybetmedi.

çalışma
gear
çalışma
training

Tom does weight training. - Tom ağırlık çalışması yapar.

çalışma
(Hukuk) labour, work
çalışma
action
çalışma
reading

I plan to try reading some other books. - Diğer bazı kitapları okumaya çalışmayı planlıyorum.

çalışma
workings
İleri Askeri Çalışmalar Okulu
(Askeri) School of Advanced Military Studies
التركية - التركية

تعريف çalışmalar في التركية التركية القاموس.

çalış
Çalma işi veya biçimi: "Her muganninin okuyuşu, her çalanın çalışı yine şahsidir ve ayrıdır."- Y. K. Beyatlı
çalış
Çalma işi veya biçimi
çalışma
İşe başlama saati
çalışma
Bünyesindeki suyun azalması veya çoğalması sonucu ağacın biçim ve boyutlarının değişmesi
çalışma
Çalışmak işi, emek, sa'y
çalışma
Bir yapı elemanının yük altında biçim değiştirmesi, az veya çok zorlanması
çalışma
Çalışmak işi, emek, say: "Kendilerine iyi bir çalışma fırsatı verdim."- Y. K. Karaosmanoğlu
çalışma
Bilimsel ve sanatsal amaçlı ürün