çalışmalar

listen to the pronunciation of çalışmalar
التركية - الإنجليزية
studies

After having finished my studies, I became a teacher. - Çalışmalarımı bitirdikten sonra, ben bir öğretmen oldum.

Have you made progress in your studies? - Çalışmalarında ilerleme kaydettin mi?

works

I have seen neither of his works. - Onun çalışmalarından hiçbirini görmedim.

This book is one of the poet's best works. - Bu kitap şairin en iyi çalışmalarından biridir.

çalışma
{i} working

They have been working on the new building. - Onlar yeni binada çalışmaktalar.

After the hatchet job my boss did on my proposal, I'm not sure how long I want to keep on working here. - Teklifimle ilgili patronumun yaptığı ağır eleştiriden sonra, burada çalışmayı ne kadar süre sürdürmek istediğimden emin değilim.

çalışma
{i} studying

It is forty years since I began studying Japanese. - Japonca çalışmaya başlayalı kırk yıl oldu.

I like studying history. - Tarih çalışmayı severim.

çalışma
study

I like studying history. - Tarih çalışmayı severim.

Before going to study in Paris, I have to brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.

çalışma
{i} running

Running a farm is difficult. - Bir çiftlikte çalışmak zordur.

I want to start running. - Çalışmaya başlamak istiyorum.

çalışma
labour
çalışma
{i} work

Before going to work in Paris I must freshen up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

Before going to work in Paris I need to brush up my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.

çalışma
{i} Labor

Is this the Department of Labor? - Burası Çalışma Bakanlığı mı?

I wish to work in the laboratory some day. - Ben, bir gün laboratuvarda çalışmak istiyorum.

çalışma
practice

How is cheerleading practice? - Amigoluk çalışmaları nasıl gidiyor?

How many times a week does the soccer team practice? - Haftada kaç kez futbol takımı çalışma yapar?

çalış
{f} working

While working, he had an accident. - O çalışırken bir kaza yaptı.

While working, she had an accident. - O çalışırken bir kaza yaptı.

çalışma
exercise

He requires that the laboratory exercises be handed in before the final exam. - O, laboratuar çalışmalarının sınavı öncesinde teslim edilmesini şart koşuyor.

çalış
{f} studied

If she studied hard, she could pass the exam. - Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.

If he studied hard, he could pass the test. - Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.

çalış
{f} functioning

The machine has stopped functioning. - Makine çalışmayı durdurdu.

The liver is no longer functioning. - Karaciğer artık çalışmıyor.

çalışma
work, working, labour, labor; running, working, operation; study; training
çalışma
workout
çalışma
priming
klinik çalışmalar
clinical trials
resimli çalışmalar
pictorial works
çalış
(Sanat) touch

I tried to get in touch with the police. - Polisle bağlantı kurmaya çalıştım.

I'm trying to get in touch with her sister. - Kız kardeşiyle temasa geçmeye çalışıyorum.

çalış
(Muzik) execution
çalışma
movement
çalışma
(Askeri) effort

Study takes a lot of energy, but it is worth the effort. - Çalışma çok fazla enerji alır fakat bu çabaya değer.

Why do these elderly politicians spend so much time and effort trying to get reelected? Their lives are not likely to last much longer. - Bu yaşlı politikacılar neden yeniden seçilmeye çalışmak için bu kadar çok zaman ve emek harcıyorlar? Hayatlarının çok daha uzun sürmesi muhtemel değildir.

çalışma
employment

Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment. - Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.

çalışma
mission

From 1859, Protestant missionaries from America started to arrive, and the Catholic and Russian Orthodox churches also became actively involved in missionary work. - 1859'dan itibaren, Amerika'dan Protestan misyonerler gelmeye başladı ve Katolik ve de Rus Ortodoks kiliseleri de misyonerlik çalışmalarına aktif olarak dahil oldular.

She devoted herself to mission work in Africa. - Kendini Afrika'da ki misyon çalışmasına adadı.

çalışma
(Bilgisayar) execution
çalışma
start

On finishing university, I started working right away. - Üniversiteyi bitirdiğimde, derhal çalışmaya başladım.

It's been three years since Tom started working for Mary. - Tom Mary ile çalışmaya başladığından beri üç yıl oldu.

çalışma
operational test
çalışma
endeavor

I wish him the very best in his future endeavors. - Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.

I wish her the very best in her future endeavors. - Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.

çalışma
job

I'm tired of working a nine-to-five job. - Dokuz-beş işinde çalışmaktan bıktım.

If you really need a job, why don't you consider working for Tom? - Eğer gerçekten bir işe ihtiyacın varsa, niçin Tom için çalışmayı düşünmüyorsun?

çalış
{f} labor

They labored in the factories. - Onlar fabrikalarda çalıştılar.

Jim was afraid of physical labor. - Jim bedensel çalışmadan korkuyordu.

çalış
{f} wrought
çalış
{f} worked

I worked hard to succeed. - Başarmak için sıkı çalıştım.

I felt tired from having worked for hours. - Saatlerce çalışmaktan yoruldum.

çalış
{f} studying

I'm studying the American drama. - Amerikan dramasını çalışıyorum.

I'm studying English at home. - Evde İngilizce çalışıyorum.

çalış
{f} attempt

We'll attempt to start the class soon. - Yakında sınıfı başlatmak için çalışacağız.

Tom attempted to predict the results. - Tom sonuçları tahmin etmeye çalıştı.

çalış
{f} study

But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London. - Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.

Before going to study in Paris, I have to brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.

çalış
{f} work

She had an accident while working. - O çalışırken bir kaza yaptı.

While working, he had an accident. - O çalışırken bir kaza yaptı.

çalış
{f} run

How many times does the bus run each day? - Otobüs her gün kaç kez çalışır?

None of the computers can continue to run with a burnt card. - Bilgisayarların hiçbiri yanmış bir kartla çalışmaya devam edemez.

çalış
{f} labour
çalışma
field

Farmers are busy working in the field. - Çiftçiler tarlada çalışmakla meşgul.

Tom's field of study is law. - Tom'un çalışma alanı hukuktur.

çalışma
operation

The University of Coimbra was established in 1290. It is one of the oldest universities in continuous operation in the world. - Coimbra Üniversitesi 1290 yılında kurulmuştur. Avrupa'da ve dünyada sürekli çalışmakta olan en eski üniversitelerinden biridir.

çalışma
slaving
çalışma
motion
çalışma
human activity
çalışma
in working
dini çalışmalar
religious studies
kritik çalışmalar
critical studies
yurt dışı çalışmalar
(Ticaret) overseas operations
çalış
labored

They labored over the budget for the fiscal year 1997. - Onlar 1997 mali yılı için bütçe üzerinde çalıştılar.

They labored day after day. - Onlar üst üste her gün çalıştılar.

çalışma
study, studying. Ç
çalışma
work, working
çalışma
praxis
çalışma
labour [Brit.]
çalışma
job of work
çalışma
starting

She lost no time in starting to work on new project. - O, yeni proje üzerinde çalışmaya başlamada hiç zaman kaybetmedi.

çalışma
gear
çalışma
training

Tom does weight training. - Tom ağırlık çalışması yapar.

çalışma
(Hukuk) labour, work
çalışma
action
çalışma
reading

I plan to try reading some other books. - Diğer bazı kitapları okumaya çalışmayı planlıyorum.

çalışma
workings
İleri Askeri Çalışmalar Okulu
(Askeri) School of Advanced Military Studies
التركية - التركية

تعريف çalışmalar في التركية التركية القاموس.

çalış
Çalma işi veya biçimi: "Her muganninin okuyuşu, her çalanın çalışı yine şahsidir ve ayrıdır."- Y. K. Beyatlı
çalış
Çalma işi veya biçimi
çalışma
İşe başlama saati
çalışma
Bünyesindeki suyun azalması veya çoğalması sonucu ağacın biçim ve boyutlarının değişmesi
çalışma
Çalışmak işi, emek, sa'y
çalışma
Bir yapı elemanının yük altında biçim değiştirmesi, az veya çok zorlanması
çalışma
Çalışmak işi, emek, say: "Kendilerine iyi bir çalışma fırsatı verdim."- Y. K. Karaosmanoğlu
çalışma
Bilimsel ve sanatsal amaçlı ürün