It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
- Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.
It's not light enough in here to read.
- Burası okumak için yeterince aydınlık değil.
His room was brightly lit.
- Onun odası aydınlıktı.
My office is significantly brighter than yours.
- Benim bürom seninkinden çok daha aydınlıktır.
His room was brightly lit.
- Onun odası aydınlıktı.
Things are clearer in the morning than in the evening.
- Sabahleyin ortam akşamkinden daha aydınlıktır.
It's not light enough in here to read.
- Burası okumak için yeterince aydınlık değil.
Wise men talk about ideas, intellectuals about facts, and the ordinary man talks about what he eats.
- Olgun insanlar fikirler hakkında konuşur, aydınlar gerçekler hakkında, ve sıradan insanlar da ne yedikleri hakkında konuşurlar.
An intellectual is a person who has discovered something more interesting than sex.
- Bir aydın, seksten daha ilginç bir şey keşfetmiş bir kişidir.
It seems to be clearing up.
- Aydınlanıyor gibi görünüyor.
The sky cleared up soon after the storm.
- Fırtınadan kısa bir süre sonra gökyüzü aydınlandı.
The east was brightened by the rising sun.
- Doğu doğan güneşle aydınlandı.
His room was brightly lit.
- Onun odası aydınlıktı.
Her face was enlightened by happiness.
- Yüzü mutluluktan aydınlandı.
That's a very enlightened attitude.
- O, çok aydınlanmış bir tutum.
Television enlightens the viewers as well as entertains them.
- Televizyon izleyicileri eğlendirmesinin yanı sıra onları aydınlatır.
Joseph Goebbels was the Nazi minister of Public Enlightenment and Propaganda.
- Joseph Goebbels Kamu Aydınlatma ve Propaganda Nazi bakanıydı.