Everyone has the right to form and to join trade unions for the protection of his interests.
- Herkesin menfaatlerinin korunması için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır.
Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children.
- Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.
My grandfather was a justice of the peace.
- Büyükbabam bir sulh hakimiydi.
Let's give Tom the benefit of the doubt.
- Tom'u haklı kabul edelim.
She made a fuss about her benefits.
- Onun yararları hakkında yaygara yaptı.
I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things.
- Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.
I know that now, naturally, all are waiting for me to share something about my voyage.
- Yolculuğum hakkında bir şey paylaşmak için doğal olarak şimdi herkesin beni beklediğini biliyorum.
Marriage is a type of human rights violation.
- Evlilik bir tür insan hakları ihlalidir.
A scholar made an excellent speech about human rights.
- Bir bilim adamı, insan hakları hakkında harika bir konuşma yaptı.
John laid claim to the painting.
- John tablo üzerinde hak iddia etti.
Tom claims he knows nothing about Mary.
- Tom Mary hakkında hiçbir şey bilmediğini iddia ediyor.
Justify your attitude, come on, justify being there when it all happened.
- Davranışını haklı çıkar, haydi, bunların hepsi olduğunda orada olmanı haklı çıkar.
Hearing about people kidnapping little children just makes my blood boil.
- Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.
Tom is an authority on the subject.
- Tom konu hakkında bir otorite.
I have a warrant for Tom's arrest.
- Tom'un tutuklanması için haklı bir nedenim var.
We agreed that his actions were warranted.
- Onun eylemlerinin haklı neden olduğunu kabul ettik.
Give the devil his due.
- Sezarın hakkını Sezara verin.
Give credit where credit is due.
- Sezar'ın hakkı Sezar'a.