She breathed in deeply and started to tell about her situation.
- O, derin bir nefes alıp hâlini anlatmaya başladı.
This makes the situation worse.
- Bu, durumu daha kötü hale getirir.
Tom is still in critical condition.
- Tom hâlâ kritik durumda.
Tom's condition is still critical.
- Tom'un durum hâlâ kritik.
Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
- Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
There's still no end in sight.
- Görünürde hâlâ bir son yok.
The American Government declared a state of emergency.
- Amerikan hükümeti olağanüstü hal ilan etti.
We turned it into a state problem.
- Onu bir devlet sorunu haline getirdik.
The deep layers of the ocean is still almost unexplored.
- Okyanusun derin katmanları hâlâ neredeyse keşfedilmemiş.
Layla became irresistible.
- Leyla karşı konulmaz hale geldi.
He is still standing.
- Halen ayakta duruyor.
Tom is still standing.
- Tom hâlâ ayakta duruyor.
Fighting won't settle anything.
- Döğüş hiçbir şeyi halletmez.
The sun having set, they were still dancing.
- Güneş batarken, onlar hâlâ dans ediyorlardı.
In that case, I think you should come in today.
- O halde, ben sizin bugün gelmeniz gerektiğini düşünüyorum.
In case it rains, I won't go.
- Yağmur yağması halinde, gitmem.
The event is still fresh in our memory.
- Olay anımızda hâlâ taze.
It's worth trying at all events.
- Her halükarda denemeye değer.
I can still see my mother's face.
- Annemin yüzünü hâlâ görebiliyorum.
The girl lifted her face, still wet with tears.
- Kız, göz yaşlarıyla hâlâ ıslak yüzünü kaldırdı.
This portion of the library is off-limits to the public.
- Kütüphanenin bu bölümü halka açık değil.
Their ship is still in port.
- Onların gemisi hâlâ limanda.
I don't care who your father is. You still have to follow my orders.
- Babanın kim olduğu umurumda değil. Hala benim emirlerime uymak zorundasın.
I'm still waiting for my order.
- Hâlâ siparişimi bekliyorum.
Matter changes its form according to temperature.
- Madde sıcaklığa göre hal değiştirir.
Tom has a bad temper.
- Tom'un kötü bir ruh hali var.
My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university.
- Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu.
France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.
- Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.
After her sickness, she's only a shadow of her former self.
- O, hastalığından sonra, eski halinin sadece bir gölgesidir.
She is in a bad mood.
- O kötü bir ruh hali içinde.
He was in a bad mood, which was rare for him.
- O kötü bir ruh hali içinde, bu onun için nadirdi.
Tom doesn't have it all figured out yet.
- Tom henüz onun hepsini hallettirmiyor.
I haven't figured that out yet.
- Onu henüz halletmedim.
We still haven't found the solution.
- Hâlâ çözümü bulmadık.
Tom can still wear the same size jeans he did when he was twenty years old.
- Tom yirmi yaşındayken giydiği aynı beden pantolonu hâlâ giyebiliyor.
The size of the carpet is 120 by 160 centimeters.
- Halının büyüklüğü 120'ye 160 santimetredir.
All prepositions take the nominative.
- Tüm edatlar, yalın haldedir.
I prithee, good Prince Hal, help me to my horse, good king's son.
"...«trajedi»ler bi-eyyi-hâl manzum olmak ve beş ve¬yâhûd üç fasla münkasım bulunmak lâzımdır." (Nâmık Kemal, Mukaddime-i Celal).
... are aware of hal ...