İki köy birbirine bitişiktir.
- The two villages adjoin each other.
Tom ve Mary birbirine sürekli yalan söyler.
- Tom and Mary lie to each other all the time.
Bu iki çizgi birbirini dik açıyla kesmektedir.
- These two lines cut across each other at right angles.
Japonya ve Çin, pek çok yönden birbirinden farklıdır.
- Japan and China differ from each other in many ways.
Birbirinizi tanıyor musunuz?
- Do you know each other?
John ve Mary birbirini seviyordu.
- John and Mary loved each other.
Onlar birbirlerini aptal göstermeye çalıştılar.
- They tried to make each other look foolish.
Sanki yıllarca birbirlerini görmemişler gibi İki insan yürekten tokalaşıyorlardı.
- The two people were shaking hands heartily as if they had not seen each other for years.
Ne zaman tekrar birbirimizi görebiliriz?
- When can we see each other again?
Biz birbirimizi tanımıyoruz.
- We don't know each other.