That man is a famous cabaret performer.
- O adam ünlü bir kabare oyuncusu.
The design of the theatre enabled the audience to get up close and personal with the performers.
- Tiyatronun dizaynı, seyircilerin oyuncularla daha yakınlaşıp, özel bir bağ kurmalarını mümkün kıldı.
That song reminds me of a famous movie actor.
- O şarkı bana ünlü bir sinema oyuncusunu hatırlatır.
I don't think he's a great actor.
- Ben onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum.
He is better than any other player in the team.
- O, takımdaki herhangi bir oyuncudan daha iyidir.
I hear that you are a good tennis player.
- Ben, iyi bir tenis oyuncusu olduğunu duyuyorum.
Ferrets are playful and curious.
- Yaban gelincikleri oyuncu ve meraklıdırlar.
They were so playful.
- Onlar çok oyuncuydular.
The top eight players survived the ninth day of the tournament.
- Zirvedeki sekiz oyuncu turnuvanın dokuzuncu gününe kadar dayandı.
The coach called off the game because many of the players were down with the flu.
- Oyuncuların çoğu grip yüzünden keyifsiz oldukları için koç oyunu iptal etti.
I wanna marry a gamer girl.
- Oyuncu bir kızla evlenmek istiyorum.
Mary considered herself a gamer.
- Mary kendini bir oyuncusu olarak gördü.
Soccer is an old game.
- Futbol eski bir oyundur.
If the metal plate terminal of the game cassette is dirty it may be difficult for the game to start when the cassette is inserted into the game console.
- Eğer oyun kasetinin metal plaka terminali pis ise oyun konsoluna kaset yerleştirildiğinde oyunun başlaması zor olabilir.
Your substitute has already been picked out.
- Sizin yedek oyuncunuz zaten seçildi.
The baby is playing with some toys.
- Bebek bazı oyuncaklar ile oynuyor.
Resident Evil 4 is one of the best games I have ever played.
- Resident Evil 4 şu ana kadar oynadığım en iyi oyunlardan biridir.
She won an Oscar nomination for best supporting actress.
- O, en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında Oscar adaylığını kazandı.
The actress looks younger than she really is.
- Kadın oyuncu, olduğundan daha genç gözüküyor.
The game's outcome hangs on his performance.
- Oyunun sonucu onun performansına bağlı.
The audience acclaimed the actors for their performance.
- Seyirci, performansları için oyuncuları alkışladı.
Her acting is on the level of a professional.
- Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.
I don't think he's a great actor.
- Ben onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum.
I believe it's all a hoax.
- Bunun hepsinin bir oyun olduğuna inanıyorum.
Mike played a bad trick on his brother.
- Mike erkek kardeşine kötü bir oyun oynadı.
Jack played a dirty trick on me.
- Jack bana kirli bir oyun oynadı.
Tom got an acting job in Hollywood.
- Tom Hollywood'ta bir oyunculuk işi aldı.
Her acting is on the level of a professional.
- Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.
The baby is playing with some toys.
- Bebek bazı oyuncaklar ile oynuyor.
When I was playing video games in the living room, Mother asked me if I would go shopping with her.
- Oturma odasında video oyunları oynarken annem bana onunla birlikte alışverişe gidip gitmeyeceğimi sordu.
If our last batter had not hit a home run, team would have lost the game.
- Eğer bizim son topa vuran oyuncumuz tur vuruşu yapmasaydı, takım oyunu kaybederdi.
Tom is a very good batter.
- Tom çok iyi bir topa vuran oyuncu.
Climbing that mountain was a piece of cake.
- O dağa tırmanmak çok oyuncağıydı.
Tom is a very good bowler.
- Tom çok iyi bir top atan oyuncudur.
You're a very good bowler.
- Sen çok iyi bir top atan oyuncusun.
The toy seller was very friendly.
- Oyuncak satıcısı çok samimiydi.
That toy is selling like hot cakes.
- O oyuncak çok satılıyor.
Stop playing pranks on me!
- Bana oyun oynamayı kes!
He showed me the manuscript of his new play.
- O, yeni oyununun el yazmasını bana gösterdi.
A friend of mine showed me all the dolls he had bought abroad.
- Arkadaşlarımdan biri yurt dışında aldığı bütün oyuncak bebekleri bana gösterdi.
Do I look like an actor?
- Bir erkek oyuncu gibi görünüyor muyum?
Leonardo DiCaprio won the Oscar for best actor for his role as Hugh Glass in The Revenant.
- Leonardo DiCaprio, Hayalet filminde Hugh Glass rolüyle en iyi erkek oyuncu dalında Oscar kazandı.
He knows many folk dances.
- O birçok halk oyunu biliyor.
I enjoy playing doubles with Tom.
- Tom'la teniste çiftli oyun oynamaktan hoşlanıyorum.
Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
- Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.