Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
- We have more than enough time to spare.
Döner kavşağın amacı trafiği yavaşlatmaktır.
- The purpose of a roundabout is to slow down traffic.
Lütfen daha yavaş konuşun.
- Speak slower, please.
Biraz daha yavaşça konuşabilir misin?
- Could you please speak a little bit more slowly?
Tom yedek lastiği çıkarmak için bagajı açtı.
- Tom opened the boot to take out the spare wheel.
Tom yedek lastiği çıkarmak için bagajı açtı.
- Tom opened the trunk to get the spare tire.
İşler gerçekten kesatlaştı.
- Business has really slowed down.
Bu günlerde iş çok kesat.
- Business is so slow these days.
Basketbolla karşılaştırıldığında, beyzbolun biraz yavaş ve sıkıcı olabileceği düşünülebilir.
- Compared to basketball, baseball might be considered a little slow and boring.
Oyun yavaş ve sıkıcıydı.
- The game was slow, and it was also boring.
Saat on dakika geri kalmış.
- The clock is ten minutes slow.
Saatimi ayarlamalıyım. Geri kalmış.
- I must adjust my watch. It's slow.
Yedek parçaları birer birer inceledi.
- He examined the spare parts one by one.
Yedek parçaları peşpeşe inceledi.
- He examined the spare parts one after another.
Tatoeba ile benimle harcadığından daha fazla zaman harcamayı tercih edersin.
- Why do you spend most of your spare time with Tatoeba?
Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
- We have more than enough time to spare.
Yavaşlamamız gerekmiyor mu?
- Shouldn't we slow down?
Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.
- Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.
Boş zamanımda Tatoeba'da cümle çeviririm.
- I translate sentences on Tatoeba in my spare time.
Boş zamanımda gitar çalarım.
- I play the guitar in my spare time.
Ayırmak için hiç paramız yok.
- We don't have any money to spare.
Zaman ayırmak için ne yapmalıyım?
- What should I do in order to spare time?
Arabanızda ayıracak yer var mı?
- Is there any room to spare in your car?
Ayıracak zamanları olmadığından dolayı aceleyle kasabaya geri döndüler.
- Because they had no time to spare, they hurried back to town.
Yedek parçaları birer birer inceledi.
- He examined the spare parts one by one.
Yedek parçaları birer birer inceledi.
- He examined the spare parts one after another.
Bu hafta zaman çok yavaş geçti.
- Time passed very slowly this week.
Geçen ay iş biraz yavaştı.
- Business was a little slow last month.
Sebebi saatimin beş dakika geri kalmasıydı.
- That was because my watch was five minutes slow.
Bu saat on dakika geridir.
- This watch is ten minutes slow.
a spare diet.
Kill me, if you please, or spare me.
I have no spare time.
... she doesn't have a lot of room to spare. ...
... spare and we instinctively trust organizations and people ...