verdirmek

listen to the pronunciation of verdirmek
التركية - الإنجليزية
administer
to have (someone) give (something)
ver
give

Give me something to do. - Bana yapacak bir şey ver.

I think I'm gonna sneeze. Give me a tissue. - Sanırım hapşıracağım... Bana bir mendil ver.

ver
(Bilgisayar) export

Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback. - İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..

The export of arms was not allowed. - Silah ihracatına izin verilmedi.

ver
(Bilgisayar) issue

I voted for the bond issue. - Tahvil ihracı lehinde oy verdim.

One of the big issues in the campaign was taxes. - Kampanyadaki en büyük konulardan birisi vergiydi.

ver
(Bilgisayar) export as
yemin verdirmek
swear
ver
{f} given

Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature. - Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.

Allen was given a problem that was impossible to solve. - Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.

ver
{f} rendering
ver
render

I cannot render a judgment on that. - Bu konuda bir karar veremiyorum.

ver
{f} giving

He responded by giving the OK gesture. - EVET işareti vererek yanıtladı.

Television is a very important medium for giving information. - Televizyon bilgi vermek için çok önemli bir araçtır.

ver
gave

She gave him a clock. - O, ona bir saat verdi.

I took one, and gave the other apples to my little sister. - Birini ben aldım, diğer elmaları ise küçük kız kardeşime verdim.

ver
{f} grant

I took it for granted that she would agree with me. - Bana katılmayacağına hiç ihtimal vermemiştim.

He'll be granted American citizenship. - Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.

ver
brought forth
ver
mete out
ver
favour with
ver
bestow

The college bestowed an honorary degree on him. - Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.

The manager bestowed a trophy on him. - Müdür ona bir kupa verdi.

ver
bring forth
ver
granted

I took it for granted that she would agree with me. - Bana katılmayacağına hiç ihtimal vermemiştim.

He'll be granted American citizenship. - Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.

ant verdirmek
to make (someone) promise
karar verdirmek
fasten down
karar verdirmek
decide
patlak verdirmek
set off
poz verdirmek
pose
ver
seise
ver
favourwith
ver
reach

The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident. - İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.

She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty. - O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.

ver
cede
yalan ifade verdirmek
suborn
yemin verdirmek
colloq . to make (someone) swear (to do something)
zorla karar verdirmek
forse an issue
الإنجليزية - الإنجليزية
التركية - التركية
Vermek işini yaptırmak, vermesini sağlamak
VER
(Osmanlı Dönemi) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver $ : Âlim. Suhan-ver $ : Edip, şâir
VER
(Osmanlı Dönemi) (-) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver Âlim. Suhan-ver Edip, şâir
verdirme
Verdirmek işi
الإنجليزية - التركية

تعريف verdirmek في الإنجليزية التركية القاموس.

ver
(Bilgisayar) sürüm

Bu sözlük en son sürüm değil. - This dictionary isn't the most recent version.

Tatoeba'nın yeni sürümünü görmeye çok sabırsızlanıyorum. - I'm very impatient to see the new version of Tatoeba.