If you see a mistake, then please correct it.
- Eğer bir yanlış görürsen sonra lütfen düzelt.
I think there's a mistake in my bill.
- Faturamda bir yanlışlık olduğunu düşünüyorum.
Correct me if I am wrong.
- Eğer yanlış yaparsam beni düzelt
Parents teach their children that it's wrong to lie.
- Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.
There are errors in this phone bill.
- Bu telefon faturasında yanlışlıklar var.
This is not an error.
- Bu bir yanlış değildir.
The answers are both incorrect.
- Cevapların her ikisi de yanlıştır.
Cross out the incorrect words.
- Yanlış kelimeleri çiziniz.
The contestant made two false starts.
- Yarışmacı, iki yanlış start yaptı.
It seems that the news was false.
- Haber yanlışmış gibi görünüyor.
I took his umbrella by mistake.
- Yanlışlıkla onun şemsiyesini aldım.
Please forgive me for opening your letter by mistake.
- Yanlışlıkla mektubunu açtığım için lütfen beni affet.
The data is often inaccurate.
- Bilgi çoğunlukla yanlıştır.
His data is often inaccurate.
- Onun verileri genellikle yanlıştır.
Nothing could be more misguided.
- Hiçbir şey daha yanlış yönlendirilmiş olamazdı.
Something seemed amiss.
- Bir şey yanlış görünüyordu.
Something amiss was going on.
- Yanlış bir şeyler oluyordu.
Some bugs were fixed.
- Bazı yanlışlar düzeltildi.
Two wrongs do make a right.
- İki yanlış bir doğru eder.
Two wrongs don't make a right.
- İki yanlış bir doğru etmez.
With all his faults, he is respected by everybody.
- Tüm yaptığı yanlışlarına rağmen, herkes tarafından saygı duyulur.
Tom said that he did nothing wrong and that it wasn't his fault.
- Tom yanlış bir şey yapmadığını ve bunun onun hatası olmadığını söyledi.
I think I mistakenly sent that email to Tom.
- Sanırım o email'i yanlışlıkla Tom'a gönderdim.
Tom is often mistaken for a student.
- Tom sık sık yanlışlıkla bir öğrenciye benzetilir.
You were wrongly accused.
- Sen yanlış yere suçlandın.
The letter was wrongly addressed.
- Mektuba yanlış adres yazılmıştı.
I yelled at him by mistake and I felt really bad.
- Ona yanlışlıkla bağırdım ve kendimi gerçekten kötü hissettim.
There was nothing wrong with their ability, it was just that the expense for each unit was so vast that the cost performance was bad.
- Onların yeteneğiyle ilgili yanlış bir şey yoktu, o sadece maliyet performansı kötü olan her bir ünite için giderin çok yüksek olmasıydı.