yararsız

listen to the pronunciation of yararsız
التركية - الإنجليزية
{s} useless

Freedom is useless unless you use it. - Onu kullanmadığın sürece özgürlük yararsızdır.

Tom realized it was useless to argue. - Tom tartışmanın yararsız olduğunu fark etti.

inexpedient
invalid
gainless
useless, of no use
bootless
otiose
useless, unprofitable, pointless faydasız, nafile
no good
profitless
unobliging
pointless

She thinks her job is pointless. - O, işinin yararsız olduğunu düşünüyor.

We realized it was pointless. - Bunun yararsız olduğunu fark ettik.

of no avail
footless
unserviceable
idle
barren
unprofitable
vain
hopeless
inutile
try in vain
it's no use
empty
yarar
advantage

You must not take advantage of her innocence. - Onun masumiyetinden yararlanmamalısın.

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

yarar
profit

I profited from reading this book. - Bu kitabı okuyarak yarar sağladım.

Try to profit from every opportunity. - Her fırsattan yararlanmaya çalışın.

yarar
benefit

You will benefit by a trip abroad. - Yurt dışında bir gezi size yarar sağlayacaktır.

Writers such as novelists and poets don't seem to benefit much from the advance of science. - Romancılar ve şairler gibi yazarlar bilimin avantajından çok fazla yararlanıyor gibi görünmüyorlar.

yararsız diye çıkarmak
weed out
yaşlı ve yararsız hastabakıcı
gamp
yarar
gain

We're gonna make sure that no one is taking advantage of the American people for their own short-term gain. - Biz hiç kimsenin kendi kısa vadeli kazançları için Amerikan halkından yararlanmadıklarından emin olacağız.

yarar
utility

Their furniture was chosen for utility rather than style. - Onların mobilyaları, tarz yerine yarar için seçildi.

yarar
{i} use

This site is quite useful. - Bu site oldukça yararlı.

Properly used, certain poisons will prove beneficial. - Uygun şekilde kullanılırsa, belirli zehirler yararlı olacaktır.

yarar
point

What's the point in doing this? - Bunu yapmanın ne yararı var?

We realized it was pointless. - Bunun yararsız olduğunu fark ettik.

yarar
interest

We are working in the interest of peace. - Biz barış yararına çalışıyoruz.

This book isn't just interesting, but also useful. - Bu kitap sadece ilginç değil, aynı zamanda yararlı.

yarar
virtue
yarar
(Ticaret) boor
yarar
expediency
yarar
good

He put her savings to good use. - O, tasarruflarını yararlı şeylere yatırdı.

He put this information to good use. - O, bu bilgileri yararlı kullanıma sundu.

yarar
useful

That's not a useful piece of information. - O, yararlı bir bilgi parçası değil.

A cow is a useful animal. - İnek yararlı bir hayvandır.

yarar
(Biyokimya) availment
yarar
usefulness

Usefulness must be combined with pleasantness. - Yararlılık keyif ile birleştirilmelidir.

yarar
behoof
yarar
service
yarar
serviceability
yarar
{i} convenience

The public convenience should be respected. - Kamu yararına saygı duyulmalıdır.

I urged Keiko to stop using people for her own convenience. - Kendi yararı için insanları kullanmayı bırakması için Keiko'ya baskı yaptım.

yarar
benefıt
yarar
(Hukuk) interest, benefit, advantage
yarar
account
yarar
grist to the mill
yarar
efficacy
yarar
benefit, profit; advantage
yarar
useful, serviceable; use, service; advantage, benefit, profit, interest
yarar
avail

Is there any help available? - İşe yarar bir yardım var mı?

You had better avail yourself of this opportunity. - Bu fırsattan yararlansan iyi olur.

yarar
(someone, something) who/which is useful to (someone); who/which is good for, who/which serves the purpose of
yarar
stead
yarar
serviceable