This telephone is connected to the fax machine.
- Bu telefon faks makinesine bağlıdır.
Tom hasn't connected to the Internet yet.
- Tom henüz internet'e bağlı değildi.
We are bound to each other by a close friendship.
- Biz yakın bir dostluk ile birbirimize bağlıyız.
They are bound together by common interests.
- Onlar ortak çıkarları tarafından birbirine bağlıdır.
I'm really attached to my mother.
- Anneme gerçekten bağlıyım.
Tom was very attached to the golf clubs that his father had given him.
- Tom, babasının ona vermiş olduğu golf kulübüne çok bağlı idi.
Tom is still dependent on his parents.
- Tom hâlâ anne ve babasına bağlıdır
We are dependent on each other.
- Biz birbirimize bağlıyız.
I'm tied up right now.
- Ben şu anda bağlıyım.
He demanded that the savage dog be kept tied up.
- O, vahşi köpeğin bağlı tutulmasını istedi.
She is devoted to her three children.
- O üç çocuğuna içten bağlıdır.
Tom and Mary are very devoted to each other.
- Tom ve Mary birbirlerine çok bağlılar.
The royal jewels are kept under lock and key.
- Kraliyet mücevherleri kilit ve anahtara bağlı tutulur.
I'm not affiliated with any party.
- Ben herhangi bir partiye bağlı değilim.
The college is affiliated with the university.
- Kolej üniversite ile bağlı.
Now Tatoeba users have the opportunity to delete their own sentences, provided they are not linked to any translations.
- Artık Tatoeba kullanıcılarının, herhangi bir çeviriye bağlı olmamaları şartıyla kendi cümlelerini silme olanağı var.
The accused was romantically linked with the judge.
- Sanık hakim ile romantik biçimde bağlıydı.
I'm not affiliated with any party.
- Ben herhangi bir partiye bağlı değilim.
The college is affiliated with the university.
- Kolej üniversite ile bağlı.
I pledged my loyalty to him.
- Ona olan bağlılığımı taahhüt ettim.
Tom's loyalty is admirable.
- Tom'un bağlılığı takdire değerdir.
His success was mostly due to good luck.
- Onun başarısı çoğunlukla iyi şansa bağlıydı.
Remain in your seats with your seat belts fastened.
- Emniyet kemerleriniz bağlı şekilde koltuklarınızda kalın.
The identity is related to the place.
- Kimlik yere bağlıdır.
The two incidents are connected with each other.
- İki olay birbirine bağlı.
We are subject to the Constitution of Japan.
- Biz Japonya anayasasına bağlıyız.
It is often necessary to depend upon others.
- Başkalarına bağlı olmak sık sık gereklidir.
With your connections, you should be able to find a job for Tom.
- Bağlantıların ile, Tom için bir iş bulabilmelisin.
You should cut off your connections with that group.
- O grupla bağlantıları kesmelisin.
Tom linked to my website from his blog.
- Tom bloğundan benim siteme bağlandı.
The world's tropical rainforests are critical links in the ecological chain of life on the planet.
- Dünyadaki tropikal yağmur ormanları, gezegende yaşamın ekolojik zincirine kritik bağlantılıdır.
You can't destroy the precious bond between mother and child.
- Anne ve çocuk arasındaki değerli bağları yok edemezsiniz.
Dan and Linda had a common bond.
- Dan ve Linda'nın ortak bir bağı vardı.
They tied the thief to the tree.
- Onlar hırsızı ağaca bağladılar.
I can't tie a very good knot.
- Ben çok iyi bir fiyonk bağlayamam.
Mary felt guilty about yelling at her daughter.
- Mary onun kızına bağırmakla ilgili kendini suçlu hissetti.
Your daughter is a drug addict.
- Senin kızın bir uyuşturucu bağımlısı.
Wearing green is optional.
- Yeşil giymek isteğe bağlıdır.
Pain is inevitable. Suffering is optional.
- Ağrı kaçınılmazdır. Acı isteğe bağlıdır.
He bound the package with a string.
- O paketi bir iple bağladı.
Mother tied up three pencils with a piece of string.
- Annem bir parça ip ile üç kurşun kalemi bağladı.
Tom taught me how to tie a square knot.
- Tom bana bir kare düğümü nasıl bağlayacağımı öğretti.
I showed Tom how to tie some knots.
- Bazı düğümleri nasıl bağlayacağımı Tom'a gösterdim.
He connected the cord to the machine.
- O, kordonu makineye bağladı.
A developing embryo connects to the placenta via the umbilical cord.
- Gelişmekte olan bir embriyo, göbek kordonu yoluyla plasentaya bağlanır.
A chain is made up of many links.
- Bir zincir birçok bağlantıdan oluşur.
The prisoner is in chains.
- Tutsak zincirle bağlıydı.
Mary laced up her boots.
- Mary çizmelerini bağladı.
Excuse me, your laces are untied.
- Affedersiniz, bağcıklarınız çözülmüş.
Even though we were supposed to meet at 10, I've had no contact with them. I wonder if they've had an accident.
- Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.
How did you make contact?
- Nasıl bağlantı kurdun?
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.
Everything is interconnected.
- Her şey birbirine bağlıdır.
Even though we were supposed to meet at 10, I've had no contact with them. I wonder if they've had an accident.
- Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.
She thought that she could become economically independent from her parents if she went to college.
- Eğer üniversiteye gidebilirse ebeveynlerinden ekonomik olarak bağımsız olabileceğini düşündü.
Depending on the case; sometimes it is so, sometimes not.
- Duruma bağlı olarak; bazen öyledir, bazen değildir.
Depending on the species, guavas may be round or oval.
- Türlere bağlı olarak, guavalar yuvarlak veya oval olabilir.
It is often necessary to depend upon others.
- Başkalarına bağlı olmak sık sık gereklidir.
This is like fighting someone with one arm tied behind your back.
- Bu, elinin biri arkanda bağlıyken biriyle dövüşmek gibidir.
I like being independent.
- Bağımsız olmayı severim.
Sami used a ligature to strangle Layla.
- Sami, Leyla'yı boğmak için bir bağlama ipi kullandı.
I tore a ligament in my knee and had to have surgery.
- Dizimde bir bağ yırttım ve ameliyat olmak zorundaydım.
He tore his ligament.
- O, bağ dokusunu yırttı.
Push buttons are a practical fastener for children's clothes.
- İtmeli düğmeler, çocuk kıyafetleri için pratik bir bağlayıcıdır.
People look at things differently depending on whether they are rich or poor.
- İnsanlar zengin ya da fakir olmalarına bağlı olarak işlere farklı olarak bakarlar.
I might be willing to help, depending on what you want me to do.
- Benden ne yapmamı istediğinize bağlı olarak, yardımcı olmak için istekli olabilirim.