başla

listen to the pronunciation of başla
Türkçe - İngilizce
begin

School begins at nine and is over at six. - Okul dokuzda başlar ve altıda biter.

After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop. - Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.

began

He began to work for that company last year. - O, geçen yıl o şirket için çalışmaya başladı.

He began his meal by drinking half a glass of ale. - Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.

(Bilgisayar) run

They started running. - Onlar koşmaya başladılar.

Tom abandoned his car that had run out of gasoline and started walking. - Tom benzini biten arabasını terk etti ve yürümeye başladı.

{f} beginning

Birth is, in a manner, the beginning of death. - Doğum,bir şekilde,ölümün başlangıcıdır.

In the beginning God created the heaven and the earth. - Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.

log on
begun

My memory of her has begun to recede. - Onunla ilgili anılarım azalmaya başladı.

The War of 1812 had begun. - 1812 Savaşı başlamıştı.

gotten start
fall to
go about

Now I must go about my work. - Şimdi işime başlamalıyım.

strike up

The student center is a good place to strike up conversations. - Öğrenci merkezi konuşmalara başlamak için iyi bir yer.

got start
knuckle down
set about

She had no idea how to set about her work. - İşine nasıl başlayacağı konusunda bir fikri yoktu.

We got up early and set about cleaning our house. - Erken kalktık ve evimizi temizlemeye başladık.

get start
enter upon
get down to

It's time to get down to business. - İşe başlamanın zamanıdır.

I've never seen him really get down to work. - Onun gerçekten işe başladığın asla görmedim.

commence

Direct flights between New York and Tokyo commenced recently. - New York ve Tokyo arasında doğrudan uçuşlar son zamanlarda başlamıştır.

Tom's trial commenced three days later. - Tom'un davası üç gün sonra başladı.

start off

I quit my job and moved so I could start off with a clean slate. - Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.

Let's start off on the same page. - Aynı sayfada başlayalım.

went about
got down to
log#on
başlamak
commence
başlamak
begin

When would you like to begin? - Ne zaman başlamak istersin?

I think I have to begin working on my homework. - Sanırım ev ödevimle ilgili çalışmaya başlamak zorundayım.

baş
top

We talked about various topics. - Biz değişik başlıklarda konuştuk.

It's not a suitable topic for discussion. - Tartışma için uygun bir başlık değil.

baş
{i} beginning

Birth is, in a manner, the beginning of death. - Doğum,bir şekilde,ölümün başlangıcıdır.

She will arrive in Tokyo at the beginning of next month. - Önümüzdeki ayın başında Tokyo'ya varacak.

baş
{i} leader

I am the patrol leader. - Ben devriye başkanıyım.

Former London mayor Boris Johnson was the leader of the campaign for Brexit. - Eski Londra Belediye Başkanı Boris Johnson Brexit için kampanyanın lideriydi.

başlamak
start

You'll have to start at once. - Derhal başlamak zorunda kalacaksın.

Whatever you're doing, starting off on the right foot is essential. - Ne yaparsan yap,doğru adımla başlamak kaçınılmazdır.

baş
{i} head

Lee Leffingwell is the head of the Austin City Council. - Lee Leffingwell, Austin Şehir Konseyi'nin başkanıdır.

Western nations have to put their heads together to strengthen the dollar. - Batılı ülkeler doları güçlendirmek için baş başa verip düşünüyorlar.

baş
main

When to start is the main problem. - Asıl sorun ne zaman başlanacağıdır.

His failure was mainly due to carelessness. - Onun başarısızlığı çoğunlukla dikkatsizliği yüzündendi.

baş
{s} initial

After the initial shock of hearing of her grandfather's death, the girl started to cry. - Onun büyükbabasının ölümünü işitmesinin ilk şokundan sonra, kız ağlamaya başladı.

The couples carved their initials in oak trees. - Çiftler baş harflerini meşe ağaçlarına kazıdılar.

başla selamlama
bow

They shake hands instead of bowing. - Başla selamlama yerine tokalaştılar.

In Japan, it is proper to bow when you meet someone. - Japonya'da biriyle karşılaştığında başla selamlamak uygundur.

başla selamlamak
bow

In Japan, it is proper to bow when you meet someone. - Japonya'da biriyle karşılaştığında başla selamlamak uygundur.

başlamak
(Hukuk) launch
baş
coconut
baş
heading

What heading does this come under? - Bu hangi başlığın altında toplanıyor?

baş
prime

The Prime Minister met with the press. - Başbakan basın toplantısı yaptı.

The Prime Minister has resigned. - Başbakan istifa etti.

baş
capital

Kinshasa is the capital city of the Democratic Republic of Congo. - Kinşasa, Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin başkentidir.

Beijing is the capital of China. - Pekin, Çin'in başkentidir.

baş
{i} potato

If I start eating potato chips, I can't stop. - Patates cipsi yemeye başlarsam, duramam.

I ate the whole bag of potato chips by myself. - Bir torba patates cipsini tek başıma yedim.

baş
{s} especial

It's interesting to observe American politics, especially during a presidential election. - Amerikan siyasetini, özellikle başkanlık seçimi sırasında gözlemlemek ilginçtir.

baş
{s} foremost
başlamak
get going
başlamak
set in
başlamak
kick off
başlamak
to begin, to start, to commence, to come on, to enter into, to fall to, to get cracking; to originate; (göreve) to accede (to sth)
başlamak
set out
başlamak
turn to
başlamak
start off

There's nothing better than a good cup of coffee to start off the day. - Güne başlamak için güzel bir fincan kahveden daha iyi bir şey yoktur.

I quit my job and moved so I could start off with a clean slate. - Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.

başlamak
began

We were about to start, when it began to rain. - Yağmur yağmaya başladığında biz başlamak üzereydik.

başlamak
proceed
başlamak
strike up

The student center is a good place to strike up conversations. - Öğrenci merkezi konuşmalara başlamak için iyi bir yer.

başlamak
get to

I have to get to work. - Çalışmaya başlamak zorundayım.

I want to get to work. - İşe başlamak istiyorum.

başlamak
{f} go
başlamak
enter
baş
tete
baş
(Havacılık) course

I might flunk the course. - Kurda başarısız olabilirim.

I see no other course of action. - Başka bir hareket tarzı göremiyorum.

baş
key

Trusting yourself is the key to success. - Kendine güvenmek başarının anahtarıdır.

Self confidence is the key to success. - Kendine güven başarının anahtarıdır.

baş
cardinal
baş
{s} general

The mayor addressed the general public. - Belediye başkanı genele hitap etti.

The general use of forks for eating started in the tenth century A.D. - Çatalların yemek için genel kullanımı milattan sonra onuncu yüzyılda başladı.

baş
parent

All the other children in the school had rich parents, and he was beginning to feel like a fish out of water. - Okuldaki diğer tüm çocukların zengin ebeveynleri vardı, ve o sudan çıkmış bir balık gibi hissetmeye başlıyordu.

I couldn't but sympathize with the girl who had lost her parents in the accident. - Kazada ebeveynlerini kaybetmiş kıza başsağlığı bile dileyemedim.

baş
(İnşaat) short edge
baş
(Askeri) nose

I don't poke my nose into other people's business. - Burnumu başkalarının işine sokmam.

Tom stuck his nose where it didn't belong. - Tom başkalarının işine burnunu soktu.

başlamak
set about
başlamak
knuckle down
başlamak
ahead

The secret of getting ahead is getting started. - İlerlemenin sırrı başlamaktır.

başlamak
proceed to
başlamak
take

In order to lose weight, it is best to take up some sport. - Zayıflamak için en iyisi biraz spor aktivitesine başlamak.

It takes a lot of money to start a business. - Bir işe başlamak çok para gerektirir.

başlamak
set
başlamak
embark upon
başlamak
launch into
başlamak
set up
başlamak
(Kanun) embark on
başlamak
{f} introduce
baş
principal

Mr. Jackson is our principal. - Bay Jackson bizim başkanımız.

The principal natural isotope of aluminium is aluminium-27. - Alüminyum'un başlıca doğal izotopu alüminyum-27'dir.

baş
bow

They shake hands instead of bowing. - Başla selamlama yerine tokalaştılar.

He bowed to me as he passed by. - O, geçerken beni başıyla selamladı.

baş
helm

To protect your head, you need to wear a helmet. - Başınızı korumak için bir kask takmanız gerekir.

baş
kephale
baş
master

They are masterpieces of European art. - Onlar Avrupa sanatının başyapıtlarıdırlar.

Masterpieces are only successful attempts. - Başyapıtlar yalnızca başarılı denemelerdir.

baş
nob

Nobody else got hurt. - Başka hiç kimse yaralanmadı.

Nobody but John has heard of it. - John'dan başka hiç kimse onu duymadı.

baş
primary

The show Hoarders is one of the primary causes of armchair psychology in America. - Gösteri Stokçular Amerika'da koltuk psikolojinin başlıca nedenlerinden biridir.

Honesty is the primary reason for his success. - Dürüstlük onun başarısı için temel nedendir.

baş
grand

Sometimes my grandfather talks to himself when left alone. - Bazen büyük babam kendi başına bırakıldığında, kendi kendine konuşur.

My grandfather nodded and smiled at me. - Büyükbabam başını salladı ve gülümsedi.

baş
primus
baş
premier

Manchester United is one of the most successful teams in both the Premier League and England. - Manchester United, hem Premier League'de hem de İngiltere'de en başarılı takımlardan biridir.

The two premiers had nothing in common. - İki başbakanın ortak hiçbir şeyi yoktu.

baş
nut

Nobody listens to this music except nuts. - Delilerden başka kimse bu müziği dinlemez.

baş
first

At first, they were all convinced he was innocent. - İlk başta, onların hepsi onun masum olduğuna ikna oldular.

At first, I couldn't play the guitar. - En başta gitar çalamıyordum.

baş
proto-
baş
chief

The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors. - Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.

The army chief reported that the war was lost. - Genelkurmay başkanı savaşın kaybedildiğini bildirdi.

baş
base

Baseball season has begun. - Beyzbol sezonu başladı.

When did you start liking baseball? - Ne zaman beyzbolu sevmeye başladın?

baş
kingpin
başlamak
undertake
başlamak
originate
başlamak
initiate
başlamak
enter on
başlamak
get under way
başlamak
fall to
başlamak
come into
başlamak
come

We had to come back soon because school was about to start. - Hemen geri gelmek zorundaydık çünkü okul başlamak üzereydi.

Even if he doesn't come, we'll have to begin. - O gelmese bile, biz başlamak zorunda kalacağız.

başlamak
enter into
başlamak
take up

In order to lose weight, it is best to take up some sport. - Zayıflamak için en iyisi biraz spor aktivitesine başlamak.

başlamak
go ahead
başlamak
get at
Başlamak
get started

I'm anxious to get started. - Başlamak için endişeliyim.

I can hardly wait to get started. - Başlamak için sabırsızlanıyorum.

baş
chıef
başlamak
start from
başlamak
kick on
yeniden başla
restart

Have you tried restarting your computer? - Bilgisayarını yeniden başlatmayı denedin mi?

Tom restarted his computer. - Tom bilgisayarını yeniden başlattı.

baş
basis

Everything starts from the basis. - Her şey temelden başlar.

We work on a piecework basis. - Biz parça başı esasına göre çalışırız.

baş
side, near vicinity, presence: sofra başında at the table. ocak başında near the hearth
baş
(Denizcilik) bow
baş
wrestling first class
baş
head: elli baş sığır fifty steers, fifty head of cattle
baş
fore

According to the weather forecast, the rainy season will set in next week. - Hava tahmini göre, yağışlı mevsim önümüzdeki hafta başlayacak.

I am forever in trouble. - Benim her zaman başım belada.

baş
knob
baş
in many idioms self, oneself
baş
noddle
baş
main, head, chief, top
baş
top, summit, crest
baş
costard
baş
arch

Laurent Weber is the archbishop of Portland. - Laurent Weber Portland'ın başpiskoposu.

Tom wants to be a successful architect. - Tom başarılı bir mimar olmak istiyor.

baş
off

There used to be a post office on the corner. - Köşe başında postahane vardı.

I quit my job and moved so I could start off with a clean slate. - Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.

baş
clove (of garlic); cyme; (plant) bulb
baş
central

I work in Central Park every morning starting at six. - Central Park'ta her sabah altıda başlayarak çalışıyorum.

Mario Draghi is the head of the European Central Bank. - Mario Draghi, Avrupa Merkez Bankası'nın başkanıdır.

baş
leader, chief, head
baş
head; chief, leader; beginning; end; top; bow; main, chief, leading, principal, cardinal
baş
outset
baş
in chief
baş
governing
baş
end, either of two ends
baş
sconce
baş
primal
baş
agio, exchange premium
baş
beginnings

In love, there are only beginnings. - Aşkta, sadece başlangıçlar vardır.

All beginnings are difficult. - Bütün başlangıçlar zordur.

baş
head (of a pin)
baş
(Anatomi) cephal
baş
jemmy
baş
end

You will succeed in the end. - Sonunda başaracaksın.

A good beginning makes a good ending. - İyi başlayan iyi biter.

baş
ending

A good beginning makes a good ending. - İyi başlayan iyi biter.

The film had a great beginning, but the ending wasn't believable. - Filmin harika bir başlangıcı vardı, ancak sonu inandırıcı değildi.

baş
pate
başlamak
knitting to cast on
başlamak
go off
başlamak
launch out into
başlamak
open
başlamak
launch out
başlamak
come on

Come on in. We're just about to get started. - İçeri gelin. Başlamak üzereyiz.

başlamak
lay down
başlamak
knuckle down to
başlamak
get

I want to get to work. - İşe başlamak istiyorum.

The secret of getting ahead is getting started. - İlerlemenin sırrı başlamaktır.

başlamak
enter upon
başlamak
get a move on
başlamak
inaugurate
başlamak
to begin, start, commence
başlamak
auspicate
başlamak
lead off
başlamak
strike in
başlamak
cut along
başlamak
set to
başlamak
approach
başlamak
fall
başlamak
start in

We'll be ready to start in a few minutes. - Birkaç dakika içinde başlamak için hazır olacağız.

canla başla
for dear life
canla başla
for one's life
canla başla
with heart and soul
canla başla girişmek
wire away
canla başla girişmek
wire in
canla başla çalışmak
to put one's heart into a job, work with determination and enthusiasm
canla başla çalışmak
get weaving
sorumluluğu al ve başla
(Askeri) take charge and move out (E-6A/B aircraft)
Türkçe - Türkçe

başla teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

BAŞ
(Osmanlı Dönemi) t. Reis, birinci, evvel. Başlıca, en mühim
Baş
(Osmanlı Dönemi) NITAB
Baş
ser
Başlamak
girmek
Başlamak
tutmak
Başlamak
almak
Başlamak
(Osmanlı Dönemi) TEBEDDÜ'
baş
Arazide en yüksek nokta
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser
baş
insan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları bulunduran vücudun üst kısmı
baş
Temel, esas: "Gücün, erdemliğin, bilimin, her şeyin başı paradır, para."- H. E. Adıvar
baş
Güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş derecenin en yükseği
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi
baş
Bir teknenin ön ve ileri kısmı
baş
Para değiştirirken verilen veya alınan üstelik, sarrafiye
baş
Çıban
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazı yiyeceklerde adet
baş
Temel, esas
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser: "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbenti çekip aldı."- N. Cumalı
baş
Başlangıç, önsöz
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu: "Avcumuzun içinde sakladığımız sigaraların yanmış ucu ile fitillerin başını yaktık."- F. R. Atay
baş
Deniz teknelerinde ön taraf
baş
Bir topluluğu yöneten kimse: "Cumhurbaşkanı devletin başıdır."- Anayasa
baş
Bir şeyin uçlarından biri: "Bu müjde verilince acele yerinden kalktı, merdiven başına yürüdü."- R. H. Karay
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazıyi yeceklerde tane
baş
Bir topluluğu yöneten kimse
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi. "Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
Başlangıç

Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.

Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.

baş
Bir şeyin uçlarından biri
baş
"Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
(Osmanlı Dönemi) re's
başlamak
Olmak, oluşmak, ortaya çıkmak, doğmak
başlamak
Hoş olmayan bir davranışa koyulmak: "Etraftaki çocuklar gene arsızlanmaya başladılar."- O. C. Kaygılı
başlamak
Bir işe girişmek, harekete geçmek
başlamak
Çalışır, işler, yürür duruma girmek
başlamak
Etkisini gösterme
başlamak
Etkisini gösterme: "Kış başlarken yapraklar döküldü."- C. Uçuk
başlamak
Hoş olmayan bir davranışa koyulmak
başlamak
Görünmek: "Kasabanın kenar mahallelerinden sonra bir mezarlık başlardı."- S. F. Abasıyanık
başlamak
Olmak, oluşmak, ortaya çıkmak, doğmak: "Şiirimiz milletimizin Anadolu'daki teşekkülü ile başlar."- Y. K. Beyatlı
başlamak
Görünmek
başlamak
Bir işe girişmek, harekete geçmek: "Şairliğe on sekiz yaşında gazel ve rubailerle başlamıştı."- H. Taner. Çalışır, işler, yürür duruma girmek: "Bundan başka, evlenme hayatı da oldukça başarılı başladı."- H. E. Adıvar
canla başla
Seve seve, her türlü yorgunluğu göze alarak, var gücüyle
İngilizce - Türkçe

başla teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

baş
baştan