Her şey değişmek üzere.
- Everything's about to change.
İnsanları değiştiremezsin. Onlar kendileri değişmek zorundalar.
- You can't change people. They have to change themselves.
Tren geç vardığı için onlar programını değiştirmek zorunda kaldılar.
- They had to change their schedule because the train arrived late.
Tom değiştirmek için isteksiz gibi görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to change.
Programımızda bir değişiklik yapamayız.
- We cannot make a change in our schedule.
Havada ani bir değişiklik vardı.
- There was a sudden change in the weather.
İnsan cildi sıcaklık değişikliklerine karşı çok duyarlıdır.
- Man's skin is very sensitive to temperature changes.
Hükümet temel değişiklikler yapmalı.
- The government must make fundamental changes.
The train journey from Bristol to Nottingham includes a change at Birmingham.