Onun dün yakaladığı balık hâlâ canlı.
- The fish he caught yesterday is still alive.
Fare canlı mı yoksa ölü mü?
- Is the rat alive or dead?
Onlar onun ölü mü yoksa diri mi olup olmadığını söyleyemedi.
- They could not tell whether he was dead or alive.
Tom Mary'nin ölü mü ya da diri mi olduğunu bilmiyor.
- Tom doesn't know if Mary is dead or alive.
Tom silahlı çatışmadan sağ salim kaçtı.
- Tom escaped the gun battle alive and well.
Doktorlar onun öldüğünü düşünmüştü ama o bugün hâlâ hayatta ve sağlıklı ve bir işi ve bir ailesi var.
- The doctors thought he was dead, but today he is still alive and healthy, and has a job and a family.
Yer yaratıcı genç insanlarla hayat doluydu.
- The place was alive with creative young people.
Hayatta olmak iyidir.
- It's good to be alive.
Uyanık olmak hayatta olmaktır.
- To be awake is to be alive.
Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.
- I was fully alive to the danger.
Biz ne olduğunun farkındaydık.
- We were alive to what was going on.
Erkek kardeşlerin her ikisi de hâlâ hayatta.
- Both brothers are still alive.
Onun yardımı olmasa, şu an hayatta olmam.
- If it weren't for her help, I would not be alive now.
Filler bugün yaşayan en büyük kara hayvanlarıdır.
- Elephants are the largest land animals alive today.
Yaşayan en uzun adam Carl'dır.
- Carl is the tallest man alive.
Northumberland was the proudest man alive. --Edward Hyde Clarendon.