O, akrabaları ile aynı fikirde değil.
- He disagrees with his relatives.
O, akrabalarıyla birlikte kalıyor.
- He is staying with his relatives.
Bu göreceli ve belirsiz.
- This is relative and ambiguous.
Bugün, Güneydoğu'da göreceli bir barış havası vardır.
- Today, there is a climate of relative peace in the south-east.
Nispi nem oranını ölçmek için, bir psikrometre kullanabilirsiniz.
- You can use a psychrometer to measure relative humidity.
Tom benim yakın bir akrabam.
- Tom is a close relative of mine.
Yakında yaşayan bir yabancı uzakta yaşayan bir akrabadan daha iyidir.
- A stranger living nearby is better than a relative living far away.
Çekirdek aile genç bir önyargıdır; aslında, aileler sadece göreli zenginliğin son 50 ya da 60 yılı içinde birkaç yakın üyenin etrafında inşa edilmiştir.
- The nuclear family is a young prejudice; in fact, families have only been built around the few immediate members in the last 50 or 60 years of relative wealth.
Sorunla ilgili gerçekleri dinleyin.
- Listen to the facts relative to the issue.
... was unprecedented and unimaginable relative to anything that had come before. But it ...
... but your relative level of intelligence. ...