Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
- Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
The main idea in his speech was unity.
- Konuşmasındaki ana fikir birlikti.
Many Eastern religions teach that there is a unity behind the diversity of phenomena.
- Birçok Doğu dinleri olayların çeşitliliği arkasında bir birlik olduğunu öğretir.
In the first few hours of the battle, Union forces were winning.
- Savaşın ilk birkaç saati içinde, Birlik güçleri kazanıyorlardı.
The Union soldiers fought fiercely.
- Birlik askerleri şiddetle savaştı.
Our forces occupied the city.
- Birliklerimiz şehri ele geçirdi.
Special forces and marriage don't go together.
- Özel kuvvetler ve evlilik birlikte gitmez.
Tom is no longer with the company.
- Tom artık şirket ile birlikte değil.
He came in company with his mother.
- Şirkete annesiyle birlikte geldi.
Tom is swimming with his kids in the pool.
- Tom, çocuklarıyla birlikte havuzda yüzüyor.
The general inspected the troops.
- General birlikleri denetledi.
Make no mistake: we do not want to keep our troops in Afghanistan. We seek no military bases there.
- Yanlış yapmak yok: Biz birliklerimizi Afganistan'da tutmak istemiyoruz. Biz orada askeri üs aramıyoruz.
Many Eastern religions teach that there is a unity behind the diversity of phenomena.
- Birçok Doğu dinleri olayların çeşitliliği arkasında bir birlik olduğunu öğretir.
Marriage is a unity made from love.
- Evlilik sevgiden yapılmış bir birliktir.
Fadil discovered the car with Layla's dead body inside.
- Fadıl arabayı içinde Leyla'nın cesediyle birlikte buldu.
Dan's body was found in a well with fifty stab wounds.
- Dan'in cesedi elli tane bıçak yarasıyla birlikte bir kuyu içinde bulundu.
I wish I could go to the party with you.
- Keşke seninle birlikte partiye gelebilsem.
To our surprise, Tom came to our party with Mary.
- Sürpriz oldu, Tom partimize Mary ile birlikte geldi.
Tom and I used to hang out together when we were in college.
- Kolejdeyken Tom ve ben birlikte takılırdık.
Tom lived with his uncle in Boston while going to college.
- Tom üniversiteye giderken amcasıyla birlikte Boston'da yaşadı.
I served in the intelligence corps.
- Ben istihbarat birliklerinde görev yaptım.
Two brothers went to travel together.
- İki erkek kardeş birlikte seyahat için gitti.
Five brothers worked together on the farm.
- Beş kardeş çiftlikte birlikte çalıştı.