We have a surplus of food.
- Bizim yiyecek fazlalığımız var.
I bought a backpack at the army surplus store.
- Ordu fazlası mağazasında bir sırt çantası aldım.
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
If you eat too much you will become fat.
- Çok fazla yersen şişmanlarsın.
This movement from rural to urban areas has been going on for over two hundred years.
- Kırsaldan şehir bölgelerine yapılan bu taşınma iki yüzyıldan daha fazla bir süredir devam etmektedir.
It took me more than one month to get over my cold.
- Soğuk algınlığımı atlatmam bir aydan daha fazla zamanımı aldı.
You must not eat too much ice-cream and spaghetti.
- Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
We have more than enough time to spare.
- Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
He drinks far too much beer.
- O çok fazla bira içer.
More than 75% of farms raised pigs and milk cows.
- Çiftliklerin %75'inden fazlası domuz ve süt ineği yetiştirdi.
Soldiers currently in theatre will not be made redundant.
- Şu an tiyatrodaki askerler ihtiyaç fazlası yapılmayacaklar.
Why do you spend most of your spare time with Tatoeba?
- Tatoeba ile benimle harcadığından daha fazla zaman harcamayı tercih edersin.
We have more than enough time to spare.
- Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
She smokes excessively.
- O çok fazla sigara içiyor.
The government's expenditures are a bit excessive.
- Hükümetin harcamaları biraz fazladır.
Excessive gambling causes the same brain changes as a drug addiction.
- Fazla kumar, uyuşturucu bağımlılığına benzer beyin değişimlerine neden olur.
You shouldn't eat to excess.
- Çok fazla yememelisin.
You have to risk big in order to win big.
- Fazla kazanmak için fazla risk almak zorundasın.
This means that if you try to protect yourself too much, you will only make bigger mistakes.
- Bu, kendini daha fazla korumaya çalışırsan, sadece daha büyük hatalar yapacaksın anlamına gelir.
Tom had seen Mary with John on more than one occasion before and finally figured out that they were seeing each other.
- Tom daha önce Mary'yi John'la birlikte birden fazla ortamda görmüştü ve sonunda onların birbirlerini gördüklerini anladı.
If I were abroad and I ran out of money, I would call my parents to ask for more.
- Yurt dışında olsam ve param bitse, ben daha fazla istemek için ailemi ararım.
Tom causes me a lot of extra work.
- Tom başıma fazladan iş çıkarıyor.
We'll need an extra ten dollars.
- Fazladan bir on dolara ihtiyacımız olacak.
The Philippines experienced more than twenty super typhoons that year.
- Filipinler o yıl yirmiden fazla süper tayfun yaşadı.
Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2.
- Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.
I love this book above all.
- Bu kitabı her şeyden fazla seviyorum.
There were plenty of guests in the hall.
- Salonda çok fazla misafir vardı.
We have plenty of time.
- Çok fazla zamanımız var.
The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
- Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.
A quartet has one more member than a trio.
- Bir dörtlü, bir üçlüden bir üye daha fazladır.
She earns more than she spends.
- O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
Tom's father died from overwork five years ago.
- Tom'un babası beş yıl önce fazla çalışmaktan öldü.
He is tired from overwork.
- O, fazla çalışmaktan dolayı yorgundur.
Yesterday I had to work overtime.
- Dün fazla mesai yapmak zorunda kaldım.
Tom didn't want to work overtime on Christmas Eve.
- Tom Noel Arefesinde fazla mesai yapmak istemedi.
Tom didn't want to work overtime on Christmas Eve.
- Tom Noel Arefesinde fazla mesai yapmak istemedi.
Yesterday I had to work overtime.
- Dün fazla mesai yapmak zorunda kaldım.
When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that.
- Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.
I'm known for oversleeping.
- Ben fazla uyumakla bilinirim.
You had better be careful not to overeat.
- Fazla yemek yememek için dikkatli olsan iyi olur.
He died from overwork.
- O, fazla çalışmaktan öldü.
He is tired from overwork.
- O, fazla çalışmaktan dolayı yorgundur.
Please make an appointment to come in and discuss this further.
- İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.
We cannot offer a further price reduction under the current circumstances.
- Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.
Tom didn't want to spend any more time than necessary in Boston.
- Tom Boston'da gerektiğinden daha fazla zaman geçirmek istemedi.
Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime.
- Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.