It's more interesting to travel alone than to go on a group tour.
- Yalnız seyahat etmek bir grupla gitmekten daha ilginçtir.
If you want to travel to a store located 10 km from your house, and you drive at 50 km/h, how long would it take you to get there?
- Evinizden 10 km uzaktaki bir mağazaya gitmek istiyorsanız ve saatte 50 km hızla sürüyorsanız oraya varmak kaç dakikanızı alır?
I just have to get out of here.
- Sadece buradan gitmek zorundayım.
Tom has got to get out of here.
- Tom buradan gitmek zorunda.
I really wanted to go to Tom's concert, but it was sold out.
- Ben gerçekten Tom'un konserine gitmek istiyordum ama onun hepsi satılmıştı.
When we are told not to come, we become all the more eager to go.
- Gelmememiz söylendiği zaman, gitmek için daha da istekli oluruz.
I am ready to go with you.
- Ben sizinle birlikte gitmek için hazırım.
I don't want to go if you don't go with me.
- Benimle gitmezsen, gitmek istemiyorum.
Tom made no move to go.
- Tom gitmek için hiç bir şey yapmadı.
Do you want to go run around the track with me?
- Benimle pist civarında koşmaya gitmek ister misin?
I imagine that Tom will eventually run out of money and have to go back home.
- Sanırım sonunda Tom parasız kalacak ve eve geri gitmek zorunda kalacak.
Look, no one's pointing a gun to your head. You don't have to go if you don't want to.
- Bak, kimse kafana bir silah doğrultmuyor. Eğer istemiyorsan gitmek zorunda değilsin.
Brian left heading for New York.
- Brian, New York'a gitmek için yola çıktı.
How many hours does it take to go to Okinawa by plane?
- Okinawa'ya uçakla gitmek kaç saat sürer?
How long does it take to get to the station?
- İstasyona gitmek ne kadar sürer?
I want to go together with Emily.
- Emily ile beraber gitmek istiyorum.
If you want to, let's all go together.
- Eğer gitmek istiyorsan, hep birlikte gidelim.
Tom says that Mary definitely wanted to go with us, so we should wait.
- Tom Mary'nin kesinlikle bizimle birlikte gitmek istediğini söylüyor, bu yüzden beklemeliyiz.
I am ready to go with you.
- Ben sizinle birlikte gitmek için hazırım.
I had to go back to Boston without Tom.
- Boston'a Tom'suz geri gitmek zorunda kaldım.
Tom didn't want to go back to Boston.
- Tom Boston'a geri gitmek istemiyordu.
Before going to study in Paris, I must brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Before going to work in Paris, I must brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
She may have gone out to do some shopping.
- O biraz alışveriş yapmak için dışarı gitmiş olabilir.
The new couple have gone off to Hawaii on their honeymoon.
- Yeni çift balayında Hawaii'ye gitti.
I went to Kobe, where I first met her.
- Onunla ilk tanıştığımız yer olan Kobe'ye gittim.
I go into the store, and who do I see? An American friend, who immediately begins to tell me what has been going on with him since we last met.
- Mağazaya gidiyorum ve kimi görüyorum? Onunla son kez buluştuğumuzdan beri kendisinde neler gittiğini bana hemen anlatmaya başlayan bir Amerikan arkadaşımı.
To go faster you'd better go alone, to go further you'd better go with someone.
- Daha hızlı gitmek için yalnız gitsen iyi olur, daha ileri gitmek için biriyle gitsen iyi olur.
I just can't get along with him.
- Onunla anlaşamadım gitti.
We went to London last year.
- Geçen yıl Londra'ya gittik.
Lastly, she went to America.
- Son olarak o Amerika'ya gitti.
Before going to work in Paris, I must brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Before going to work in Paris I must freshen up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Before going to study in Paris, I have to brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
Before going to work in Paris I must freshen up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
I wish to go to Hawaii.
- Hawaii'ye gitmeyi diliyorum.
I want to go to America someday.
- Bir gün Amerika'ya gitmek istiyorum.