My brother has no occupation now.
- Erkek kardeşimin şu anda işi yok.
Gaziantep was freed from the French occupation in 1921.
- Gaziantep, 1921'de Fransız işgalinden kurtarıldı.
In North America, business operates on the customer is always right principle.
- Kuzey Amerika'da işler, Her zaman müşteri haklıdır. prensibi ile yapılır.
There were hundreds of taxis at the airport, all touting for business.
- Havaalanında yüzlerce taksi vardı,hepsi iş için çığırtkanlık yapıyorlardı.
The data was completely useless.
- Veri tamamen işe yaramaz.
John claimed that the dishonest salesman had tricked him into buying a useless piece of machinery.
- John sahtekâr satıcının işe yaramaz bir makine parçasını alırken onu kandırdığını iddia etti.
Ann can't find a job.
- Ann, bir iş bulamıyor.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
- Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine pachinko oynayarak tüm vaktini harcıyor.
Sometimes he drives to work.
- O bazen işe arabayla gider.
I think you will have done all the work soon.
- Sanırım yakında tüm işleri bitirmiş olacaksınız.
I'll look after your affairs when you are dead.
- Öldüğün zaman, senin işlerine ben bakacağım.
Don't meddle in his affairs.
- Onun işlerine karışmayın.
Any doubts with the assignment?
- Ödevle ilgili kafasında soru işareti olan?
I have a lot of assignments to do today.
- Bugün yapacak çok işim var.
They are crying to the government to find employment for them.
- Onlara iş bulması için hükümete bağırıyorlar.
Workers are taking a financial beating in the employment crisis.
- İşçiler iş krizinde mali yenilgi alıyorlar.
What do you think caused him to lose his job?
- Onun işini kaybetmesine neyin sebep olduğunu düşünüyorsun?
The recession caused many businesses to close.
- Durgunluk birçok işletmenin kapanmasına neden oldu.
The authorities fined the shop because of a disorder in the electronic balance.
- Elektronik terazideki bir arıza nedeniyle yetkililer işyerine para cezası verdi.
My mother does her usual shopping on her way home from work.
- Annem işten eve gelirken günlük alışverişini yapar.
I canceled my appointment because of urgent business.
- Acil bir işten dolayı randevumu iptal ettim.
Here is your appointment card.
- İşte, randevu kartınız.
To rule a country is not an easy task.
- Bir ülkeyi yönetmek kolay bir iş değildir.
Your robot will prepare meals, clean, wash dishes, and perform other household tasks.
- Sizin robotunuz yemekleri hazırlayacak, temizleyecek, bulaşıkları yıkayacak, ve diğer ev işlerini yapacak.
Many small business owners belong to a chamber of commerce.
- Birçok küçük işletme sahipleri bir ticaret odasına aittir.
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
I have a mission to accomplish.
- Yapacak bir işim var.
Tom abandoned the mission and quit his job.
- Tom görevini terk etti ve işinden ayrıldı.
I postponed doing my housework for a few hours.
- Ben, birkaç saatliğine ev işimi yapmayı erteledim.
Illness prevented him from doing his work.
- Hastalık onun işini yapmasını engelledi.
Finally one useful suggestion!
- Sonunda işe yarar bir öneri!
Tom made a useful suggestion.
- Tom işe yarar bir öneri yaptı.
She has a gigantic appetite.
- Onun devasa bir iştahı vardır.
This chart illustrates the function of ozone layer.
- Bu tablo ozon tabakasının işlevini gösteriyor.
A function that is differentiable everywhere is continuous.
- Ayırdedilebilir bir işlev her yerde süreklidir.
I want a hot shower before I go back to work.
- İşe geri dönmeden önce sıcak bir duş istiyorum.
Tom didn't show up for work today.
- Tom bugün işe gelmedi.
John claimed that the dishonest salesman had tricked him into buying a useless piece of machinery.
- John sahtekâr satıcının işe yaramaz bir makine parçasını alırken onu kandırdığını iddia etti.
Here's a piece of paper.
- İşte bir parça kağıt.
I'm tired of working a nine-to-five job.
- Dokuz-beş işinde çalışmaktan bıktım.
He is my working mate.
- O benim iş arkadaşımdır.
I had some trouble with the work.
- İşle ilgili biraz sorunum var.
Tom didn't have as much trouble finding a job as he thought he would.
- Tom'un olacağını düşündüğü kadar çok bir iş bulma sorunu olmadı.
What line of work are you in?
- Hangi iş dalındasınız?
If you are a parent, don't allow yourself to set your heart on any particular line of work for your children.
- Eğer bir ebeveyn iseniz, çocuklarınız için belli bir iş dalını çok istemenize izin vermeyin.
Tom was unable to hold a job or live by himself.
- Tom bir iş bulamadı ya da tek başına yaşayamadı.
He is holding up her work.
- O onun işini engelliyor.
We saw laborers blasting rocks.
- Kayaları patlatan işçiler gördük.
In England, Labor Day is in May.
- İngiltere'de işçi bayramı mayıstadır.
Tom often runs errands for Mary.
- Tom sık sık Mary'nin ayak işlerini yapar.
I have an errand to do in town.
- Kasabada yapacak bir işim var.
He had a lot to do with that project.
- O proje ile ilgili yapacak çok işi vardı.
Mr Tom Jones has agreed to serve as the project leader for this new work item.
- Bay Tom Jones bu yeni iş için proje lideri olarak görev yapmayı kabul etti.
Don't pee on an electric fence.
- Elektrikli çit üzerine işeme.
But suddenly, Little Venusian really needs to go and pee.
- Ama aniden Küçük Venüslü'nün gidip işemeye ihtiyacı var.
In the Tokyo stock market, stocks of about 450 companies are traded over the counter.
- Tokyo borsasında, yaklaşık 450 şirketin hisse senetleri sayaç üzerinde işlem gördü.
Jack of all trades, master of none.
- Elinden her iş gelir ama hiç birinde uzman değil.
You'll have to come back in a while: the man dealing with that business has just gone out.
- Kısa bir süre içinde tekrar gelmek zorunda kalacaksın: o işle ilgilenen adam az önce dışarı çıktı.
I have a great deal to do today.
- Bugün yapacak çok işim var.
Tom is respected in the business community because he is always fair and square in his dealings with others.
- Tom, başkaları ile olan ilişkilerinde her zaman adil ve kararlı olduğundan dolayı iş dünyasında itibarlıdır.
I keep a daily record of my business dealings.
- İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.
We always walk by the post office on the way to work.
- Biz her zaman işe giderken postaneye yakın yürürüz.
I postponed doing my housework for a few hours.
- Ben, birkaç saatliğine ev işimi yapmayı erteledim.
VISUACT supports flexibly the varied environments and needs of our customers and offers a variety of operational procedures.
- VISUACT çeşitli ortamları ve müşterilerimizin ihtiyaçlarını esnek şekilde destekler ve operasyonel işlemleri sunar.
The two main operations in calculus are the integral and the derivative.
- İntegral ve türev, kalkülüs'te iki ana işlemdir.
Don't interfere in private concerns.
- Özel işlere karışmayın.
Tom always meddles in affairs that do not concern him.
- Tom her zaman kendini ilgilendirmeyen işlere karışır.
He occupies a prominent position in the firm.
- O, firmada önemli bir konumu işgal eder.
He has a good position in a government office.
- Hükümet konağında iyi bir işi var.
Tom is usually useless in these situations.
- Tom genellikle bu durumlarda işe yaramaz.
Do you think the situation will improve?
- Sence işler iyiye gidecek mi?
I have to close this transaction within a week.
- Bir hafta içinde bu işlemi kapatmak zorundayım.
The businessman didn't dare withdraw from the transaction.
- İş adamı işlemden çekilmeye cesaret etmedi.
It's your duty to finish the job.
- İşi bitirmek sizin göreviniz.
Your duty is to save your country from a foreign invasion.
- Senin görevin ülkeni bir yabancı işgalinden kurtarmak.
Computers have invaded every field.
- Bilgisayarlar her yeri işgal etti.
He does one good deed every day.
- O her gün bir sevap işler.
You have to turn words into deeds.
- Sözleri işlere çevirmek zorundasın.
To all appearances, their actions haven't borne fruit.
- Görünüşe bakılırsa, onların eylemleri işe yaramadı.
Actions speak louder than words.
- Söze bakılmaz, işe bakılır.
The invasion of other countries is a shameful action.
- Başka ülkelerin işgali utanç verici bir etkinliktir.
To all appearances, their actions haven't borne fruit.
- Görünüşe bakılırsa, onların eylemleri işe yaramadı.
As a matter of fact, it is true.
- İşin aslın bakarsan, o doğrudur.
Tom is not a lazy boy. As a matter of fact, he works hard.
- Tom tembel bir çocuk değildir, İşin aslına bakarsanız, o çok çalışır.
Please, urinate in this vessel!
- Lütfen bu kap içerisine işeyin.
Can I go to the bathroom? I gotta piss.
- Tuvalete gidebilir miyim? İşemem gerekiyor.
Dogs like to piss on fire hydrants.
- Köpekler yangın musluklarına işemeyi severler.
This seems to be a busy place.
- Bu işlek bir yer gibi gözüküyor.
This seems to be a pretty busy place.
- Bu oldukça işlek bir yer gibi görünüyor.
Tatoeba should not admit as collaborators those who only wish to denigrate its image and demean its activity.
- Tatoeba, yalnızca imajını kötülemek ve faaliyetini aşağılamak isteyenleri işbirlikçi olarak kabul etmemeli.
Tom is showing no signs of brain activity.
- Tom hiçbir beyin aktivitesi işareti göstermiyor.
I don't like my wife calling me at work.
- Karımın beni iş yerinde aramasından hoşlanmam.
Tom doesn't like Mary calling him at work.
- Tom, Mary'nin onu iş yerinde aramasından hoşlanmıyor.
There need to be new regulations for export businesses.
- İhracat işletmeleri için yeni düzenlemeler olmalı.
Regulations protect workers.
- Düzenlemeler işçileri korur.
I keep a daily record of my business dealings.
- İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.
You'll have to come back in a while: the man dealing with that business has just gone out.
- Kısa bir süre içinde tekrar gelmek zorunda kalacaksın: o işle ilgilenen adam az önce dışarı çıktı.
This is the job of a professional hitman.
- Bu, profesyonel bir tetikçinin işidir.
Layla did a professional job.
- Leyla profesyonel bir iş yaptı.
This establishment attracts a clientele of both tourists and businessmen.
- Bu şirket hem turistlerden hem de iş adamlarından müşteri çekiyor.
I was able to get a job through the good offices of my friend.
- Arkadaşlarımın iyi ofisleri sayesinde bir iş bulabildim.
The boss strolled around the balcony above the office, observing the workers.
- Patron, yazıhanenin üzerindeki balkonda işçileri gözleyerek gezindi.
He has always associated with large enterprises.
- O her zaman büyük işletmeler ile ilişki kurmuştur.
The success of the enterprise astonished everybody.
- İşletmenin başarısı herkesi şaşkına çevirdi.
May I be of further service?
- Bir işe yarayabilir miyim?
In the United States, 20 million new jobs have been created during the past two decades, most of them in the service sector.
- Amerika Birleşik Devletlerinde, geçtiğimiz yirmi yıl boyunca 20 milyon yeni iş yaratılmıştır, onların çoğu hizmet sektöründedir.
I've got better things to do than to sit here listening to your gossip.
- Burada oturup senin dedikodunu dinlemekten daha iyi yapacak işlerim var.
Tom wanted to go, but he had lots of things to do.
- Tom gitmek istedi fakat yapacak çok işi vardı.
My father was late for work this morning because of a traffic jam.
- Babam bu sabah trafik sıkışıklığı nedeniyle işe geç kaldı.
The handyman was supposed to arrive at twelve noon, but got stuck in a traffic jam for a few hours.
- İşçinin öğle on ikide gelmesi bekleniyordu fakat birkaç saattir bir trafik sıkışıklığında sıkıştı.
Here comes another bus load of tourists.
- İşte başka bir otobüs dolusu turist geliyor.
I have loads of things to do.
- Yapacak bir sürü işim var.
He's a real piece of work.
- O, işin gerçek bir parçası.
Tom is a real piece of work.
- Tom işin gerçek bir parçası.
Not only does she keep house, but she also works as a school teacher.
- O sadece ev işlerini çekip çevirmiyor, aynı zamanda bir okul öğretmeni olarak da çalışıyor.
I will find out how the medicine works.
- İlacın nasıl işe yaradığını öğreneceğim.
Is there any help available?
- İşe yarar bir yardım var mı?
İşlemeyen demir pas tutar.
- İşleyen demir paslanmaz.