Her speech moved the audience.
- Onun konuşması izleyiciyi tahrik etti.
The excited audience ran into the concert hall.
- Heyecanlı izleyici konser salonuna koştu.
Television enlightens the viewers as well as entertains them.
- Televizyon izleyicileri eğlendirmesinin yanı sıra onları aydınlatır.
My video channel on YouTube has a wide viewership.
- YouTube'taki video kanalımın çok sayıda izleyicisi var.
The spectators in the gallery were making a lot of noise.
- Galerideki izleyiciler çok gürültü yapıyorlardı.
Television enlightens the viewers as well as entertains them.
- Televizyon izleyicileri eğlendirmesinin yanı sıra onları aydınlatır.
This movie leaves a profound reflection for all viewers.
- Bu film, tüm izleyiciler için derin bir yansıma bırakır.
The movie Titanic moved audiences around the world.
- Titanik filmi tüm dünyada izleyicilere taşındı.
Tom noticed Mary sitting in the audience.
- Tom Mary'nin izleyiciler arasında oturduğunu fark etti.
My father usually watches television after dinner.
- Babam genellikle akşam yemeğinden sonra televizyon izler.
I like watching Code Lyoko.
- Code Lyoko'yu izlemeyi seviyorum.
Their traces can still be found.
- İzleri hala bulunabilir.
This security system allows us to trace employees movements anywhere they go.
- Bu güvenlik sistemi çalışanların hareketlerini gittikleri yerde izlemelerine izin verir.
I will follow the law.
- Ben hukuku izleyeceğim.
The dog followed its master, wagging its tail.
- Köpek kuyruğunu sallayarak, sahibini izledi.
Tom tried his best to cover his tracks so he could save face.
- Tom izlerini kapatmak için elinden geleni denedi böylece yüzünü kurtarabildi.
The hunter followed the bear's tracks.
- Avcı ayının izlerini takip etti.
Following the demographic data, the government was obliged to adopt a policy that would stimulate birth rate.
- Demografik verileri izleyerek, hükümet doğum oranını teşvik edecek bir politika benimsemek zorunda kalmıştı.
Tom looked over to his shoulder to see if anyone was following him.
- Tom birinin kendisini izleyip izlemediğini görmek için omzunun üzerinden baktı.
Oliver thought that his parents, Tom and Mary, weren't setting rules or monitoring his whereabouts.
- Oliver ebeveynleri Tom ve Mary'nin kurallar koymadığını ya da onun nerede olduğunu izlemediklerini düşündü.
I grew up watching Pokemon.
- Pokémon izleyerek büyüdüm.
I love watching soccer games.
- Futbol oyunlarını izlemeyi severim.
Layla, an Aborigene, made use of her renowned tracking skills.
- Aborijin olan Leyla, meşhur izleme becerilerini kullandı.
Boys trail girls in language skills.
- Oğlanlar dil becerileri konusunda kızları izler.
I don't want to leave any paper trails.
- Ben herhangi kağıt izleri bırakmak istemiyorum.
The hunting dogs followed the scent of the fox.
- Av köpekleri tilkinin kokusunu izledi.