Money is the root of all evil.
- Para tüm kötülüklerin anasıdır.
Poverty is the root of all evil.
- Yoksulluk bütün kötülüklerin kaynağıdır.
It did more harm than good.
- O iyilikten daha çok kötülük yaptı.
It does more harm than good.
- O iyilikten çok kötülük yapar.
Such things are often a result of accident rather than malice.
- Bu tür şeyler çoğunlukla kötülükten daha ziyade bir kaza sonucudur.
She bears malice toward our group.
- O bizim gruba karşı kötülük taşımaktadır.
Boredom is the beginning of all vices.
- Sıkıntı tüm kötülüklerin başlangıcıdır.
An army is a nation within a nation; it is one of the vices of our age.
- Ordu, devlet içinde bir devlettir, çağımızın kötülüklerinden biridir.
Do you hear that, Dan? You're doing a disservice to the community.
- Onu duyuyor musun, Dan? Topluma kötülük yapıyorsun.
Dan is doing a disservice to the community.
- Dan topluma kötülük yapıyor.
The wicked Haman tried to wipe out all of the Jews in the kingdom of Persia.
- Kötü Haman Pers krallığındaki Yahudilerin hepsini silip yok etmeye çalıştı.
Don't do wicked things.
- Kötü şeyler yapmayın.
He's still in poor health after his illness.
- Hastalığından sonra onun sağlığı hâlâ kötü.
We had a poor harvest because of the lack of water.
- Su yokluğu nedeniyle kötü hasat hasat yaptık.
Money is the root of all evil.
- Para tüm kötülüklerin anasıdır.
Money is the root of all evil.
- Para tüm kötülüklerin köküdür.
I've got a bad stomachache.
- Kötü bir karın ağrım var.
The decorating isn't bad.
- Dekorasyon kötü değil.
It's not necessary to do evil in order to accomplish good.
- İyiyi başarmak için kötülük yapmak gerekli değil.
His brother was nasty to me.
- Onun kardeşi bana göre kötüydü.
He caught a nasty cold because he stayed up late last night.
- Dün gece geç saatlere kadar yatmadığı için kötü üşüttü.
You should consult a doctor if the symptoms get worse.
- Belirtiler daha da kötüleşiyorsa bir doktora danışmalısın.
Shylock is greedy, and what is worse, very stingy.
- Shylock aç gözlü, ve daha kötüsü,çok pintidir.
Adil is very good at studying, but when it comes to athletics, he's a bit lousy.
- Adil çalışmada çok iyidir fakat atletizme geldiğinde, o biraz kötüdür.
I've had a lousy day.
- Kötü bir gün geçirdim.
The experiment resulted in a miserable failure.
- Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
He is an evildoer, are you aware of that?
- O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?
My prognosis is bleak.
- Benim prognozum kötü.
I am very much surprised to hear that he got badly injured in a motorcar accident.
- Ben onun bir otomobil kazasında kötü yaralandığını duyunca çok şaşırdım.
I must have expressed myself badly.
- Ben kendimi kötü bir şekilde ifade etmiş olmalıyım.
I speak French very poorly.
- Çok kötü bir şekilde Fransızca konuşuyorum.
Ford was poorly educated.
- Ford kötü eğitim gördü.
Tom couldn't shake the feeling that something horrible was about to happen.
- Tom kötü bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.
This medicine tastes horrible.
- Bu ilaç çok kötü tadıyor.
It grew dark, and what was worse, we lost our way.
- Hava karardı, ve daha da kötüsü, yolumuzu kaybettik.
It got dark, and what was worse, it began to rain.
- Hava karardı ve daha da kötüsü yağmur yağmaya başladı.
You called me at bad time. Sorry, I'm busy.
- Kötü bir zamanda beni aradın. Üzgünüm, meşgulüm.
We are sorry about the bad weather.
- Kötü hava hakkında üzgünüz.
Tom had a rough day at work.
- Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
George III has been unfairly maligned by historians.
- George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.
Our experiment went wrong last week.
- Geçen hafta deneyimiz kötü geçti.
We got off on the wrong foot.
- Kötü bir başlangıç yaptık.
Sami was feeling unwell.
- Sami kendini kötü hissediyordu.
Unfortunately, my teachers are not the worst ones.
- Maalesef öğretmenlerim en kötüleri değil.
Unfortunately, I have bad news.
- Ne yazık ki kötü haberim var.
I had a bad cough, so I took the bitter medicine.
- Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.
The corruption of the best is the worst.
- En iyi yolsuzluk, en kötüdür.
We hate our wicked and corrupt leaders!
- Biz kötü ve yolsuz liderlerimizden nefret ediyoruz!
Gambling isn't one of Tom's vices.
- Kumar Tom'un kötü alışkanlıklarından biri değil.
I have vices, but gambling isn't one of them.
- Benim kötü alışkanlıklarım var fakat kumar onlardan biri değil.
Although natto smells awful, it is delicious.
- Natto kötü kokmasına rağmen, lezzetlidir.
How awful to reflect that what people say of us is true!
- İnsanların hakkımızda söylediklerinin doğru olduğunu bilmek ne kadar kötü!
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
He is very nice. He never speaks ill of others.
- O çok kibardır. Başkalarının hakkında asla kötü konuşmaz.
He's still in poor health after his illness.
- Hastalığından sonra onun sağlığı hâlâ kötü.
He resigned on the grounds of ill health.
- O kötü sağlık gerekçesiyle istifa etti.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
- Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
One rotten apple spoils the barrel.
- Bir kötünün bin iyiye zararı var.
There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket.
- Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı.
That foul odor is coming from the river.
- O kötü koku nehirden geliyor.
He is an evildoer, are you aware of that?
- O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?
The evil spirit was driven away from the house.
- Kötü ruh evden kovuldu.
He held forth for more than an hour on the evils of nuclear power.
- O, nükleer enerjini kötülükleri üzerine bir saatten daha fazla nutuk çekti.
Nigger is an offensive word.
- Zenci kötü bir kelimedir.
Tom speaks French so badly that he is often misunderstood.
- Tom Fransızcayı o kadar kötü konuşuyor ki çoğunlukla yanlış anlaşılıyor.
I feel terrible about my mistake.
- Hatam hakkında kötü hissediyorum.
I don’t believe that black cats cause bad luck.
- Kara kedilerin kötü şans getirdiklerine inanmıyorum.
Blackbeard was a notorious English pirate.
- Karasakal kötü şöhretli bir İngiliz korsandı.
This gas gives off a bad smell.
- Bu gaz kötü bir koku verir.
Bad weather forced us to call off the picnic.
- Kötü hava pikniği iptal etmemiz için bizi zorladı.
Tom thought the watch Mary had given him was ugly.
- Tom Mary'nin ona verdiği saatin kötü olduğunu düşündü.
Your English doesn't sound ugly.
- İngilizcen kötü görünmüyor.
Sami was a vicious malicious salesman.
- Sami kötü niyetli bir satıcıydı.
This fish is stinking.
- Bu balık kötü kokuyor.
At worst, I will get an average mark.
- En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.
I tried to give him some advice, but he just abused me violently.
- Ben ona biraz nasihat vermeye çalıştım fakat o bana şiddetle kötü davrandı.
Tom has a problem with drug abuse.
- Tom'un ilacı kötü amaçla kullanma sorunu vardır.