Stir once every fifteen minutes.
- Her on beş dakikada bir kez karıştırın.
He put milk into his tea and stirred it.
- Çayına süt koydu ve onu karıştırdı.
Tom seems to be trying to stir up trouble.
- Tom ortalığı karıştırmaya çalışıyor gibi görünüyor.
I'm not trying to stir up trouble. I'm just telling you what I heard.
- Ortalığı karıştırmaya çalışmıyorum, duyduğumu söylüyorum sadece.
The witch is stirring her cauldron.
- Cadı, kazanını karıştırıyor.
I am stirring my tea.
- Çayımı karıştırıyorum.
Don't mix up comets and asteroids.
- Kuyrukluyıldız ve asteroitleri karıştırmayın.
She mixed the butter and sugar together.
- Tereyağı ve şekeri birlikte karıştırdı.
He is mixed up with something shabby.
- Eski püskü bazı şeylerle karıştırdı.
She stirred her coffee with a spoon.
- Bir kaşıkla kahvesini karıştırdı.
She stirred her tea with a little gold spoon.
- Küçük altın bir kaşıkla çayını karıştırdı.
I'm always confusing John with Paul.
- Ben her zaman, John'u Paul ile karıştırıyorum.
His words are confusing.
- Onun sözleri kafa karıştırıcı.
Fate shuffles the cards and we play.
- Kader kartları karıştırır ve biz oynarız.
Fate shuffles the cards; we play.
- Kader kartları karıştırır; biz oynarız.
Mary mixed the ingredients to make a cake.
- Mary bir pasta yapmak için malzemeleri karıştırdı.
Mix the flour with two eggs.
- Unu iki yumurta ile karıştırın.
We seem to be confused.
- Galiba karıştırıyoruz.
I think you've got me confused with someone else.
- Beni başka biriyle karıştırdığını düşünüyorum.
I was mixing you up with your older brother.
- Seni ağabeyinle karıştırıyordum.
I am mixing mayonnaise with ketchup.
- Mayonezi ketçapla karıştırıyorum.
The milk was adulterated with water.
- Süt, su ile karıştırılmış.
Blenders are nice for people who really like smoothies.
- Karıştırıcılar meyveli buzlu içecekleri gerçekten seven insanlar için güzeldir.
Tom poured milk into the blender.
- Tom sütü karıştırıcıya döktü.
My son disarranged the papers on my desk.
- Oğlum, masamdaki kağıtları karıştırdı.
The last thing I want to do is butt in.
- Yapmak istediğim son şey karışmaktır.
Don't interfere with my work.
- Benim işime karışmayın.
Do not interfere with Tom while he is reading.
- Tom okurken ona karışma.
They did not wish to become embroiled in the dispute.
- Onlar münakaşaya karışmak istemediler.
He has no right to meddle in our family's problems.
- Onun bizim ailenin sorunlarına karışma hakkı yoktur.
Tom always meddles in affairs that do not concern him.
- Tom her zaman kendini ilgilendirmeyen işlere karışır.
Is this patronizing or meddling in someone else's business?
- Bu başka birinin işinde patronluk taslamak ya da karışma mıdır?
I have no intention of meddling in your affairs.
- İşlerine karışmaya niyetim yok.
I often confuse Spanish vowels.
- İspanyolcadaki sesli harfleri sık sık karıştırıyorum.