Sen neden daha yakında gelmedin?
- Why didn't you come sooner?
Gençler, kendilerini bir şeye yaşlı insanlardan daha çabuk adapte ederler.
- Young people adapt themselves to something sooner than old people.
Daha çabuk gelmeliydin.
- You should've come sooner.
Daha çabuk gelmeliydin.
- You should've come sooner.
Onu daha çabuk yapmalıydık.
- We should've done that sooner.
Tom birazdan burada olmalı.
- Tom should be here soon.
O birazdan burada olacak.
- He will be here soon.
Kısa süre içinde ona söylesen iyi olur.
- You'd better tell them soon.
Kek kısa süre içinde yapılmalı.
- The cake should be done soon.
Er geç geri döneceğini biliyordum.
- I knew you'd come back sooner or later.
Er geç farkına varacak.
- She will notice sooner or later.
Yolu bilmediklerinden, çok geçmeden kayboldular.
- As they didn't know the way, they soon got lost.
Çok geçmeden şoku atlatacaktır.
- She will get over the shock soon.
Sanırım yakında tüm işleri bitirmiş olacaksınız.
- I think you will have done all the work soon.
Babam yakında kırk yaşında olacak.
- My father will soon be forty years old.
Niçin bana onun burada olduğunu söylemedin? Olabildiğince erkenden bilmem gerekiyordu.
- Why didn't you tell me he was here? I had to know as soon as possible!
Ses biraz sonra kayboldu.
- Soon the sound died away.
Uçak biraz sonra görüş mesafesinden çıktı.
- The airplane soon went out of sight.
Tom liseden mezun olduktan hemen sonra Boston'a geldi.
- Tom came to Boston soon after graduating from high school.
O saat beşten hemen sonra geri döndü.
- She came back soon after five o'clock.
Üzgünüm sana daha erken yazamadım.
- I'm sorry I couldn't write to you sooner.
Ne kadar erken başlarsak, o kadar erken bitiririz.
- The sooner we start, the sooner we'll finish.
Az sonra çay hazırdı.
- Soon, the tea was ready.
Az sonra Boston trenine binmek zorunda olacağının farkında olan Tom, peronda Meryem'e tutkuyla sarıldı.
- Tom, aware that he would soon have to board the train to Boston, had passionately clung to Mary on the station platform.
Yakın zamanda Boston'a geri gidecek misin?
- Are you going back to Boston anytime soon?
Tom'un yakın zamanda hapishaneden çıkacağı olası değil.
- It's unlikely that Tom will get out of prison anytime soon.
Onlar tartışmıyorlar fakat daha ziyade bir oyunu prova ediyorlar.
- They're not quarreling, but rather rehearsing a play.
Bu tür şeyler çoğunlukla kötülükten daha ziyade bir kaza sonucudur.
- Such things are often a result of accident rather than malice.
Sözleşme oldukça gevşek.
- The contract was rather loose.
Bazı ülkelerde, birinin kendi işini bile kamuya bırakamaması oldukça saçmadır.
- It is rather ridiculous that, in some countries, a person cannot even release their own work into the public domain.
Çabuk öğrenilirse, çabuk unutulur.
- Soon learnt, soon forgotten.
Aptal parasını çabuk harcar.
- A fool and his money are soon parted.
he had no sooner got off the bus.
I’d no sooner completed the report I was working on than my secretry put three more on my desk .
He'd no sooner begun to speak than the lights went out. = Konuşmaya başlar başlamaz ışıklar söndü.
O benim oğlum değil, aksine, ben onun babasıyım.
- He's not my son, rather, I'm his father.
O benim annem değil aksine benim en büyük ablam.
- She is not my mother but rather my oldest sister.
Eğer ikinci dilinden anadiline çeviri yaparsan, bu durumun tersine tercihen, hata yapma olasılığın daha az olur.
- If you translate from your second language into your own native language, rather than the other way around, you're less likely to make mistakes.
Eğer ikinci dilinden anadiline çeviri yaparsan, bu durumun tersine tercihen, hata yapma olasılığın daha az olur.
- If you translate from your second language into your own native language, rather than the other way around, you're less likely to make mistakes.
Ona yardım etmelisin, ve çabucak!
- You must help her, and soon!
Sana çabucak cevap vermediğim için üzgünüm.
- I'm sorry I didn't reply to you sooner.
I would sooner die than marry you!.
Oklahoma has almost, but never quite elected a Republican Governor. But in national politics the Sooner State has twice strayed from the Democratic reservation (Harding and Hoover).
He’ll turn up sooner or later.
No sooner had I started mowing the lawn than it started raining.
... sooner rather than later is immense. ...
... sooner than it would otherwise occur. ...