Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
- Talking in the library is not allowed.
Ben insanların önünde konuşmayı sevmiyorum.
- I don't like talking in front of people.
Kiminle konuşuyordun?
- Who were you talking with?
Kiminle konuşuyordun?
- Who were you talking to?
Jim ile konuşan kız Mary'dir.
- The girl talking with Jim is Mary.
Tom'la konuşan kız Mary'dir.
- The girl who's talking with Tom is Mary.
Ne hakkında konuşuyorsun?
- What're you talking about?
John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
- John was in such a hurry that he had no time for talking.
Yolculuğu hakkında onunla konuşarak iyi vakit geçirdi.
- She had a good time talking with him about his trip.
Yaptığın hakkında konuşarak ne kadar çok zaman harcarsan, onu o kadar az zamanda yapmak zorunda kalırsın.
- The more time you spend talking about what you do, the less time you have to do it.
Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
- It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
Amcanla konuşmak istiyorum.
- I want to talk to your uncle.
Bir fincan kahve içerken sohbet edelim.
- Let's talk over a cup of coffee.
Bir fincan kahve içerken sohbet ederdik.
- We used to talk over a cup of coffee.
John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
- John was in such a hurry that he had no time for talking.
Ağzın doluyken konuşma.
- Do not talk with your mouth full.
Ona laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan daha zor.
- Giving advice to him is like talking to a brick wall.
Konuşurken lafımı bölme.
- Don't interrupt me while I'm talking.
Barış görüşmelerine acil bir ihtiyaç var.
- There is an urgent need for peace talks.
Ateşkes görüşmeleri Temmuz 1951 de başladı.
- Ceasefire talks began in July 1951.
Grup, yaklaşmakta olan parti hakkında konuşmak için bir boğa oturumu planlıyordu.
- The group was planning a bull session to talk about the upcoming party.
Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
- It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
Doğruyu söylemek gerekirse, onun konuşma tarzından hoşlanmadım.
- To tell the truth, I don't like his way of talking.
Akıllı insanlar söyleyecek bir şeyleri olduğu için ; aptallar, bir şey söylemek zorunda oldukları için konuşurlar.
- Wise men talk because they have something to say; fools, because they have to say something.
Tom'un yaptığı şeyden söz etmek istiyor musun?
- Do you want to talk about what Tom did?
Tom seninle sohbet etmek istemiyor.
- Tom doesn't want to talk to you.
Seninle sohbet etmek istiyoruz.
- We want to talk with you.
Çok iyi Arapça konuşamıyorum.
- I'm not very good at speaking Arabic.
İngilizce konuşmak kolay değildir.
- Speaking English isn't easy.
Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.
- We talked about various things.
Ağzın doluyken konuşma.
- Don't talk with your mouth full.
Onun konuşma biçimini seviyor.
- He likes the way she talks.
Ben sadece Tom'un konuşma biçimini severim.
- I just love the way Tom talks.
Ana dilini konuşan bir sürü arkadaşım var, bu yüzden ana dilini konuşanlarla konuşarak bir sürü deneyimim oldu.
- I have a lot of friends who are native speakers, so I've had a lot of experience speaking with native speakers.
Tom hem İngilizce hem de Fransızca konuşarak büyüdü.
- Tom grew up speaking both English and French.
İngilizce konuşmak kolay değildir.
- Speaking English is not easy.
Seninle Fransızca konuşmaktan vazgeçeceğim.
- I'll stop speaking to you in French.
Ana dilini konuşan bir sürü arkadaşım var, bu yüzden ana dilini konuşanlarla konuşarak bir sürü deneyimim oldu.
- I have a lot of friends who are native speakers, so I've had a lot of experience speaking with native speakers.
Hiç Fransızca konuşan birini duydun mu?
- Have you ever heard someone speaking French?
Tom halka hitap etmede iyidir.
- Tom is good at public speaking.
Onun Amerikalı kadar akıcı bir biçimde İngilizce konuştuğunu duydum.
- I heard her speaking English as fluently as an American.
Bir yıl içinde hepinizi akıcı İngilizce konuşturacağım.
- I'll have you all speaking fluent English within a year.
Sıkı bir şekilde konuşulursa, o bundan hiç hoşlanmadı ama bir şey söylemedi.
- Strictly speaking, she didn't like it at all, but she didn't say a thing.
Açıkça söylemek gerekirse, seninle aynı fikirde değilim.
- Frankly speaking, I don't agree with you.
O, şehrin dedikodusuydu.
- He was the talk of the town.
Tom şehrin dedikodusuydu.
- Tom was the talk of the town.
Biz seninle görüşmek istiyoruz.
- We want to talk to you.
Biz konuşurken sözümüzü kesti.
- She cut in when we were talking.
Pek çok şey sözde kolaydır, fakat gerçekleştirmesi aslında zordur.
- Many things are easy to talk about, but difficult to actually carry out.
It is usually better to solve problems by talking than by fighting.
First, it will be demonstrated that marital violence continued to be a talking point within polite society.
Bob: 'Now you're talking! ''.
Although I don't speak Chinese I managed to talk with the villagers using signs and gestures.
We're not talking rocket science here: it should be easy.
... Well, it turns out that everyone was talking about the comet, including a rather wealthy ...
... REIHAN SALAM: Urs, I wonder, when Vint was talking about ...