The country is trying hard to make up for her trade deficit.
- Ülke, dış ticaret açığını telafi etmek için çok çabalıyor.
President Jefferson ordered a ban on trade with Europe.
- Başkan Jefferson Avrupa ile ticaret yasağını emretti.
Electronic commerce began to spread rapidly.
- Elektronik ticaret hızla yayılmaya başladı.
Commerce led to the development of cities.
- Ticaret şehirlerin gelişmesine neden oldu.
Many small business owners belong to a chamber of commerce.
- Birçok küçük işletme sahipleri bir ticaret odasına aittir.
I'm in Boston on business.
- Ticaret amacıyla Boston'dayım.
Slavery was a lucrative business.
- Köle ticareti kazançlı bir işti.
Did you know Tom was dealing drugs?
- Tom'un uyuşturucu ticareti yaptığını biliyor muydun?
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
They deal in rice at that store.
- Onlar o dükkânda pirinç ticareti yapıyorlar.
They deal in software products.
- Onlar yazılım ürünleri ticareti yapıyorlar.
He has been engaged in foreign trade for twenty years.
- O yirmi yıldır dış ticaretle uğraşıyor.
He is engaged in foreign trade.
- O dış ticaretle ilgileniyor.