Tom gave his seat to an elderly lady.
- Tom yaşlı bir bayana koltuğunu verdi.
I respect the elderly.
- Yaşlılara saygı duyarım.
Layla and Sami have both aged up.
- Leyla ve Sami'nin ikisi de yaşlıdırlar.
Layla and Sami aged up and wrinkled up.
- Leyla ve Sami yaşlı ve kırışmıştılar.
John is not as old as Bill; he is much younger.
- John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
Mom is older than Dad.
- Annem babamdan daha yaşlı.
She married a rich old man.
- O, zengin yaşlı bir adamla evlendi.
The old man was hard of hearing.
- Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.
They say that I'm an old woman.
- Onlar benim yaşlı bir kadın olduğumu söylüyorlar.
Who is that old woman?
- O yaşlı kadın kimdir?
The police officer on duty sensed an elderly man coming up behind him.
- Görevli memur arkasından yaşlı bir adamın geldiğini hissetti.
You must be polite to your elders.
- Yaşlılarınıza karşı kibar olmalısınız.
Old-timers might argue the Internet was freest during the Usenet days.
- Yaşlılar, Usenet günlerinde internetin daha özgür olduğunu iddia edebilirler.
She gave her seat to a senior citizen.
- Yaşlı birine yerini verdi.
The senior citizens' spirits were high in spite of the bad weather.
- Yaşlıların ruhları kötü havaya rağmen yüksekti.
She gave her seat to a senior citizen.
- Yaşlı birine yerini verdi.
You must respect senior citizens.
- Yaşlı vatandaşlara saygı göstermelisin.