Tom yaşlı bir bayana koltuğunu verdi.
- Tom gave his seat to an elderly lady.
Yaşlılara saygı duyarım.
- I respect the elderly.
Oldukça yaşlılara kim bakmalı?
- Who should look after the elderly?
Bu bayat ekmek bir kaya kadar sert.
- This old bread is as hard as a rock.
Bu ekmek ne kadar bayat?
- How old is this bread?
Bunlar çok eski kitaplar.
- These are very old books.
Eski tekerlekleri yenisiyle değiştir.
- Replace the old tires with new ones.
O büyük, ihtiyar meşe ağacının dibinde çimlere uzanıp, gövdesine adlarımızın baş harflerini kazıyacağım.
- I'm going to lay you down in the green grass underneath that big old oak tree and then carve our initials into its trunk.
O, ihtiyarlığı reddediyor.
- He refuses to accept his old age.
Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
- In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
Yaşlılarınıza karşı kibar olmalısınız.
- You must be polite to your elders.
Yaşlı bir adam, büyük oğlu, küçük kızı ve küçük bebeği ile eski kiliseye girdi.
- An old man entered the old church with his elder son, his younger daughter and her little baby.
En büyük kızım Magdalena Zarębówna'dır.
- My elder daughter is Magdalena Zarębówna.
Büyük oğlun kaç yaşında?
- How old is your elder son?
Mürver suyunu severim.
- I love elderberry juice.
Bir bebek olarak dört ayak üzerinde emekler, sonra iki bacak üstünde yürümeyi öğrenir, sonunda yaşlılıkta bir değneye ihtiyacı olur.
- It crawls on all fours as a baby, then learns to walk on two legs, and finally needs a cane in old age.
Yaşlılık günlerim için para tasarruf ediyorum.
- I'm saving money for my old age.
Eski güzel günler ne kadar harikaydı.
- How wonderful were the good old days.
On yaşındayken, ne zaman on altı yaşımda olacağımı, hayatımın harika olacağını düşünürdüm.
- When I was 10 years old, I thought that when I would be 16, my life would be cool.
Afet bölgesine gönderilmek üzere hazır eski giysiler ile dolu üç yüz karton kutu vardı.
- There were three hundred cardboard boxes filled with old clothes ready to be sent to the disaster area.
Tom oyuncak ayıları, kartpostal ve pulları, eski paraları, taş ve mineralleri, trafik plakaları ve jant kapaklarını yani kısacası hemen hemen her şeyi toplar.
- Tom collects teddy bears, postcards and stamps, old coins, stones and minerals, number plates and hubcaps - in short: almost everything.
We were presented to the village elder.
After being a member of the Church for a while, Bill was ordained to the office of elder.
... many elderly as children. This is the first time in human history that the elder population ...
... is enormous compared to the number of elderly. So there are many more workers to support ...