I have seen a panda once.
- Bir keresinde bir panda gördüm.
You can't be two places at once.
- Bir kerede iki yerde olamazsın.
Once upon a time, there was a beautiful princess.
- Bir zamanlar güzel bir prenses varmış.
Once upon a time, there was a pretty little house way out in the country.
- Bir zamanlar köyün çıkışında küçük güzel bir ev varmış.
Please say it once more.
- Lütfen onu bir kez daha söyleyin.
Read it once more, please.
- Onu bir kez daha okuyun, lütfen.
Tom knew how to properly dispose of motor oil and never dumped it down the storm drain.
- Tom motor yağını nasıl düzgün bir şekilde atacağını ve asla rögara atmadığını biliyordu.
I like things done properly.
- Düzgün bir şekilde yapılan işleri severim.
Stir once every fifteen minutes.
- Her on beş dakikada bir kez karıştırın.
She was late once again.
- Bir kez daha geç kalmıştı.
Lots of famous people come here.
- Bir sürü ünlü kişi buraya gelir.
There were lots of people.
- Bir sürü insan vardı.
Tom wanted to do his job properly.
- Tom işini uygun bir şekilde yapmak istedi.
An American Indian is more properly called a Native American.
- Bir Amerikalı Kızılderili daha uygun bir şekilde Yerli Amerikalı olarak bilinir.
Let's try once again.
- Bir kez daha deneyelim.
France and Britain were at war once again.
- Fransa ve İngiltere bir kez daha savaştaydı.
I will never fall in love again.
- Bir daha asla âşık olmayacağım.
I didn't meet him again after that.
- Ondan sonra bir daha onunla karşılaşmadım.
Is there anything to drink in the refrigerator?
- Buzdolabında içilebilecek herhangi bir şey var mı?
Let me know if you are in need of anything.
- Eğer bir şeye ihtiyacın olursa haberim olsun.
Each of the brothers has a car.
- Erkek kardeşlerin her birinin bir arabası var.
Each person paid one thousand dollars.
- Her biri bin dolar ödedi.
Get both a phone and internet access in a single package!
- Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın!
Did God really create the earth in a single day?
- Tanrı, dünyayı gerçekten tek bir günde mi yarattı?
He stood there for a while.
- O, bir süre orada durdu.
He stayed here for a while.
- O, bir süre burada kaldı.
They set aside her objections.
- Onun itirazlarını bir tarafa bıraktılar.
I'm pretty certain I haven't made any mistakes.
- Ben herhangi bir hata yapmadığımdan oldukça eminim.
Tom certainly didn't let anyone know that he was arriving today.
- Tom kesinlikle bugün geleceğini herhangi birinin bilmesine izin vermedi.
The question can only be interpreted a single way.
- Sorun sadece bir tek şekilde yorumlanabilir.
A unicycle has only one wheel.
- Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.
He puts aside some gas.
- O bir kenara biraz benzin koydu.
After dinner, George's dad took him aside.
- Akşam yemeğinden sonra, George'nin babası onu bir kenara aldı.
Eleven students received the award.
- On bir öğrenci mükafat aldı.
Since 1990, eleven female students received the award.
- 1990'dan beri, on bir bayan öğrenci ödülü aldı.
She laid the child down gently.
- O, çocuğu yumuşak bir biçimde yere yatırdı.
Would you please explain it more simply?
- Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
Mary has been badly let down.
- Mary berbat bir şekilde hayal kırıklığına uğratıldı.
He badly exaggerated his ability to achieve a breakthrough.
- O bir atılımı gerçekleştirmek için yeteneğini berbat bir şekilde abarttı.
Tom was momentarily disoriented.
- Tom bir an için şaşırmıştı.
Tom left Mary and John alone momentarily.
- Tom bir an için Mary ve John'u yalnız bıraktı.
One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir garip hikayelerini anlattı.
One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir enteresan hikayelerini anlattı.
Tom asked Mary what he should do next.
- Tom Mary'ye bir dahaki sefer ne yapması gerektiğini sordu.
We'll meet next time at ten o'clock, June the first, next year.
- Bir dahaki sefere saat onda, 1 Haziran'da, gelecek sene buluşacağız.
I am planning to make an overnight trip to Nagoya.
- Nagoya'ya bir gecelik gezi yapmayı planlıyorum.
It was an overnight sensation.
- Bu bir gecelik heyecandı.
Could you perhaps translate that for me?
- Bir ihtimal bunu benim için çevirir misin?
I have only done this one time before.
- Bunu daha önce sadece bir kez yaptım.
I've been to Canada one time.
- Kanada'da bir kez bulundum.
How many books can I take out at one time?
- Ben dışarıya bir seferde kaç tane kitap alabilirim?
The clinic allowed only two visitors per patient at any one time.
- Klinik, bir seferde hasta başına iki ziyaretçiye izin verdi.
Perhaps you should try doing one thing at a time.
- Belki bir seferde bir şey yapmaya çalışmalısın.
Tom is only supposed to have one visitor at a time.
- Tom'un bir seferde sadece bir ziyartçisi olması gerekiyor.
You are the next in line for promotion.
- Tanıtım sırasında bir sonraki kişisin.
When is the next guided tour?
- Bir sonraki rehberli tur saat kaçta?
The next step was to negotiate terms of a peace treaty.
- Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.
I think we get off at the next stop.
- Sanırım bir sonraki durakta ineceğiz.
I'll bet Madonna doesn't return to her career for awhile.
- Madonna'nın kariyerine bir süre için geri dönmeyeceğine bahse girerim.
We're going to have good weather for awhile.
- Bir süreliğine daha havalar güzel olacak.
He lives somewhere around the park.
- O, parkın civarında bir yerde yaşıyor.
You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
- Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
All this worldly wisdom was once the unamiable heresy of some wise man.
- Bütün bu dünyevi bilgelik bir zamanlar herhangi bir bilge adamın sevimsiz sapıklığıydı.
I have seen him once on the train.
- Onu bir zamanlar trende gördüm.
This is not at all what Tom expected.
- Bu hiç de Tom'un beklediği bir şey değil.
Such a thing is considered theft and it has to be punished severely.
- Böyle bir şey hırsızlık olarak kabul edilir ve ciddi bir şekilde cezalandırılmak zorundadır.
The food on this cruise made me severely constipated.
- Bu gemi yolculuğundaki yiyecek beni ciddi bir şekilde kabız etti.
He seldom, if ever, comes.
- O nadiren, kırk yılda bir, gelir.
She seldom, if ever, goes to movies by herself.
- Nadiren, kırk yılda bir, kendi başına sinemaya gider.
We have many members.
- Bir hayli üyemiz var.
There are many rare fish at the aquarium.
- Akvaryumda bir hayli nadir balık var.
Several houses were damaged in the last storm.
- Son fırtınada bir takım evler hasar gördü.
A combination of several mistakes led to the accident.
- Bir takım hataların birleşimi kazaya neden oldu.
Is there anything to drink in the refrigerator?
- Buzdolabında içilebilecek herhangi bir şey var mı?
I am not frightened of anything.
- Herhangi bir şeyden korkmam.
I shall never forgive Gilbert Blythe, said Anne firmly.
- Anne kararlı bir şekilde Gilbert Blythe'ı asla affetmeyeceğim dedi.
Now and then she plays tennis.
- O, arada bir tenis oynar.
I feel sad every now and then.
- Arada bir üzgün hissederim.
I play golf every so often.
- Arada bir golf oynarım.
He gets tough at times.
- O arada bir saldırganlaşır.
Tom says he wants to get married right away.
- Tom bir an önce evlenmek istediğini söylüyor.
Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
- Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
Bill and John like to get together once a month to talk.
- Bill ve John konuşmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
Bill and John like to get together once a month to chat.
- Bill ve John sohbet etmek için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
He is a great statesman, and what is more a great scholar.
- O büyük bir devlet adamı ve bunun da ötesinde büyük bir bilgindir.
Whatever has a beginning also has an end.
- Her yokuşun bir de inişi vardır.
Many people also considered him a madman.
- Birçok kişi ayrıca onun bir deli olduğunu düşünüyordu.
I know that it is highly unlikely that you'd ever want to go out with me, but I still need to ask at least once.
- Benimle çıkmak isteyeceğinizin pek olası olmadığını biliyorum fakat hâlâ en azından bir kez sormalıyım.
They go to watch a play once every month.
- Onlar her ay bir kez maç izlemeye giderler.
I'll say it one more time.
- Bir kez daha söyleyeceğim.
Let's try one more time.
- Bir kez daha deneyelim.
I sort of had a crush on Tom.
- Ben bir nevi Tom'a aşık oldum.