Are trade deficits good or bad?
- Ticaret açıkları iyi mi yoksa kötü mü?
Lower taxes don't cause deficits.
- Düşük vergiler açıklara neden olmaz.
Science explains many things that religion never could explain.
- Bilim birçok şeyi açıklar ama din asla açıklayamazdı.
One explains the other.
- Biri diğerini açıklar.
Don't sleep with the windows open.
- Pencereler açık uyuma.
He told me to leave the window open.
- Bana pencereyi açık bırakmamı söyledi.
I can barely keep my eyes open.
- Zar zor gözlerimi açık tutabiliyorum.
Express yourself as clearly as you can.
- Elinizden geldiği kadar kendinizi açık biçimde ifade edin.
Tom expressed himself clearly.
- Tom kendini açıkça ifade etti.
You had better talk as clearly as you can.
- Elinden geldiğince açık konuşsan iyi olur.
This drink clearly has the same flavor as tea.
- Bu içecek açıkça çay ile aynı tadı içeriyor.
She has a fair skin and hair.
- Onun açık renkli bir cilt ve saçı vardır.
It should be fairly obvious.
- Bu oldukça açık olmalı.
Nobody could explain how the thing was made.
- Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı.
Please explain the grammar of 'as may be'.
- Lütfen as may be nin dilbilgisini açıklar mısın?
I explained the accident to him.
- Ona kazayı açıkladım.
He explained later how he made this decision.
- Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.
It is definite that he will go to America.
- Onun Amerika'ya gideceği açık.
Obviously, this cannot be the work of one person. This is why Tatoeba is collaborative.
- Açıkçası, bu bir kişinin işi olamaz. Tatoeba'nın işbirlikçi olmasının nedeni budur.
It's obvious he's wrong.
- Onun hatalı olduğu açıktır.
At daytime, we see the clear sun, and at nighttime we see the pale moon and the beautiful stars.
- Gündüzleri açık bir güneş görürüz, ve geceleri solgun bir ay ve güzel yıldızları görürüz.
The turquoise colour evokes the colour of clear water, it's a light and pale blue.
- Turkuaz rengi, berrak su rengini çağrıştırıyor, açık ve soluk bir mavi.
She has green eyes and light brown hair.
- Onun yeşil gözleri ve açık kahverengi saçı var.
Your detailed explanation of the situation has let me see the light.
- Durumla ilgili ayrıntılı açıklaman benim anlamamı sağladı.
It's quite plain that you haven't been paying attention.
- Dikkat etmediğin oldukça açık.
Explain it in plain words.
- Onu sade bir dille açıklayın.
I think your problem is that you don't listen carefully when people are explaining things.
- Bence senin sorunun insanlar bir şeyler açıklarken dikkatlice dinlememen.
He had no difficulty in explaining the mystery.
- Gizemi açıklamada zorluk çekmedi.
The front door was wide open.
- Ön kapı sonuna kadar açıktı.
The back door's wide open.
- Arka kapı sonuna kadar açık.
The store also opens at night.
- Mağaza gece de açıktır.
When he opened the door he had nothing on but the TV.
- Kapıyı açtığında TV dan başka açık bir şeyi yoktu.
Tom told Mary to keep the windows opened.
- Tom Mary'ye pencereleri açık tutmasını söyledi.
Get your priorities straight.
- Önceliklerini açıklığa kavuştur.
Tom is quite straightforward.
- Tom oldukça açık sözlü.
Tom didn't offer any explanation.
- Tom herhangi bir açıklama sunmadı.
After the wind has stopped, let's sail the boat off to the open sea.
- Rüzgar durduktan sonra, tekneyle açık denize yelken açalım.
Mary is outspoken and smart.
- Mary açıksözlü ve akıllı.
Tom is an outspoken person.
- Tom açık sözlü bir kişidir.
Fewer graphics and more captions would make the description clearer.
- Daha az grafikler ve daha fazla başlık açıklamayı daha net yapabilir.
It is apparent that he will win the election.
- Onun seçimi kazanacağı açık.
It was apparent that he did not understand what I had said.
- Söylediğimi anlamadığı açıktı.
It's an evidently bad example.
- Bu açıkçası kötü bir örnek.
Evidently, Tom didn't want to go.
- Açıkçası Tom gitmek istemiyordu?
I prefer weak coffee.
- Açık kahveyi tercih ederim.
Tom is obviously still very weak.
- Tom açıkçası hâlâ çok zayıf.
This is patently unfair.
- Bu açıkça adil değil.
What will happen in the eternal future that seems to have no purpose, but clearly just manifested by fate?
- Hiçbir amacı yokmuş gibi görünen ama var olmaktan başka bir kaderi olmadığı da açık olan bir sonsuzluktaki sonsuz gelecekte neler olacak?
Could you be more specific?
- Biraz daha açık olur musun?
He offered no specific explanation for his strange behavior.
- O, onun tuhaf davranışı için özel bir açıklama yapmadı.
To put it bluntly, he's mistaken.
- Açık söylemek gerekirse, o yanılıyor.
To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
- Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
He wrote a fine description of what happened there.
- O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
Can you be more explicit?
- Biraz daha açık olabilir misin?
I don't like it when mathematicians who know much more than I do can't express themselves explicitly.
- Benim bildiğimden çok daha fazla bilen matematikçiler kendilerini açıkça ifade edemedikleri zaman bundan hoşlanmam.
For a professional, he gave a poor account of himself in today's game.
- Bir profesyonele göre, bugünkü oyunda kendisiyle ilgili garip bir açıklama yaptı.
Professors should explain everything in detail, not be succinct and always tell students to go home and read their books.
- Profesörler, her şeyi detaylı bir şekilde açıklamalılar, kısa ve öz olmamalılar ve her zaman öğrencilere eve gitmelerini ve kitaplarını okumalarını söylemeliler.
I don't understand this word. Could you paraphrase it?
- Bu sözcüğü anlamıyorum. Onu açıklayabilir misin?
The castle has been restored and is open to the public.
- Kale restore edildi ve halka açık.
Tom isn't very open to criticism.
- Tom eleştiriye çok açık değil.
My door is always open. Feel free to visit when you want.
- Kapım her zaman açık. İstediğin zaman ziyaret etmeye çekinme.
There Akai joins them and it becomes a free-for-all in front of the finish line.
- Orada Akai onlara katılır ve bu bitiş çizgisinin önünde herkese açık bir yarışma olur.
When we awoke, we were adrift on the open sea.
- Uyandığımız zaman, açık denizde akıntıya kapılıp sürükleniyorduk.
After the wind has stopped, let's sail the boat off to the open sea.
- Rüzgar durduktan sonra, tekneyle açık denize yelken açalım.
He confessed his crime frankly.
- Suçunu çok açık bir şekilde itiraf etti.
Here everything is forbidden that isn't expressly permitted.
- Burada açıkça izin verilmeyen her şey yasaktır.
During clear weather, the coast of Estonia is visible from Helsinki.
- Açık havada, Estonya kıyısı Helsinki'den görülebilir.
The window was wide open.
- Pencere tamamen açıktı.
The back door's wide open.
- Arka kapı sonuna kadar açık.
We've decided to paint the walls light blue.
- Duvarları açık maviye boyamaya karar verdik.
He explained at length what had been decided.
- O, neye karar verildiğini uzun uzadıya açıkladı.
Tom declared himself bankrupt.
- Tom iflas ettiğini açıkladı.
The government explicitly declared its intention to lower taxes.
- Hükümet vergileri düşürmek için niyetini açıkça bildirdi.
Fadil exposed his dark secret.
- Fadıl karanlık sırrını açıkladı.
She thought they were about to fly out through the open window.
- O açık pencereden uçmak üzere olduklarını düşünüyordu.
We spent the day in the open air.
- Günü açık havada geçiririz.
Lower taxes don't cause deficits.
- Düşük vergiler açıklara neden olmaz.
Are trade deficits good or bad?
- Ticaret açıkları iyi mi yoksa kötü mü?
He officially announced his candidacy.
- O resmen adaylığını açıkladı.
Tom is candid about his past.
- Tom geçmişi konusunda çok açıktır.
Let me make myself crystal clear.
- Kendimi açık seçik ifade etmeme izin verin.
Tom explicitly told Mary not to do that.
- Tom açıkça Mary'ye bunu yapmamasını söyledi.
I explicitly told Tom not to do that.
- Tom'a açıkça onu yapmamasını söyledim.
I left the door unlocked.
- Kapıyı açık bıraktım.
I never leave my house unlocked.
- Asla evimi açık bırakmam.
Thank you for this revealing lecture!
- Bu açıklayıcı ders için teşekkürler!
According to the manufacturer's directions, tires should be changed every 10 years.
- İmalatçının açıklamasına göre, her on yılda bir değiştirilmeli.
I hope my directions were clear.
- Umarım yol tariflerim açıktı.
Their deep love for each other was unequivocal.
- Onların birbirlerine duydukları derin aşk oldukça açık.
This is quite unequivocal.
- Bu oldukça açık anlamlıdır.
People who regularly work in the open air do not suffer from sleeplessness.
- Düzenli olarak açık havada çalışan kişiler uykusuzluk sıkıntısı çekmezler.
We spent the day in the open air.
- Günü açık havada geçiririz.
Strictly speaking, the earth is not round.
- Açıkçası dünya yuvarlak değil.
Most of the hotels are open all year round.
- Otellerin çoğu tüm yıl boyunca açıktır.
Tom left the box unprotected.
- Tom kutuyu açık bıraktı.
Write clear and unambiguous texts!
- Açık ve net metinler yazın!
Write unambiguous texts.
- Açık anlamlı metin yazın.
Tom doesn't have much interest in outdoor sports.
- Tom, açık hava sporlarına büyük ilgi duymuyor.
Rugby is an outdoor game.
- Ragbi bir açık hava oyunudur.
He bore an unmistakable reference to his father. It made his mother cry.
- O, babasına açık bir referans taşıyordu. Bu, annesini ağlattı.
The facts did not become public for many years.
- Gerçekler uzun yıllar boyunca açıklanmadı.
I defy you to make it public.
- Onu açıklamak için sana meydan okuyorum.
Racism today isn't so overt.
- Irkçılık bugün çok açık değildir.
On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather.
- Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.