There is a heavy tax on tobacco.
- Tütünde ağır bir vergi vardır.
I think they should put a heavy tax on imports.
- Sanırım onlar ithalatlara ağır bir vergi koymalılar.
It was like watching a slow motion movie.
- Ağır çekim bir film izlemek gibiydi.
I want to see the scene in slow motion.
- Sahneyi ağır çekimde görmek istiyorum.
Barney was wounded seriously.
- Barney ağır şekilde yaralandı.
Her child had been seriously ill for a week before Dr. Kim arrived.
- Dr. Kim gelmeden önce bir hafta boyunca çocuğu ağır hasta olmuştu.
He was subjected to severe criticism.
- Ağır eleştiriye maruz kaldı.
In severe cases, cracks can form or it can snap apart.
- Ağır vakalarda çatlaklar oluşabilir ya da kırılabilir.
The surrender terms were harsh.
- Teslim şartları ağır idi.
This is the most difficult book I have ever read.
- Bu, şimdiye kadar okuduğum en ağır kitap.
The ice is not thick enough to hold our weight.
- Buz bizim ağırlığımızı taşıyacak kadar kalın değil.
Is this ladder strong enough to bear my weight?
- Bu merdiven benim ağırlığımı taşıyacak kadar güçlü mü?
I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
- Şu ağır metal kutuları taşıyacak kadar güçlüyüm.
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
- Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.
This racket of Jane's is a little heavier than the one which I bought yesterday.
- Jane'in bu raketi benim dün aldığımdan biraz daha ağır.
Gold is heavier than iron.
- Altın demirden daha ağırdır.
The stimulus package was heavily criticised.
- Teşvik paketi ağır biçimde eleştirildi.
My liver is heavily damaged.
- Benim karaciğerim ağır biçimde hasar görmüştür.
I don't like girls who play hard to get.
- Kendini ağırdan satan kızlardan hoşlanmam.
My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf.
- Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.
He will fight the heavyweight champion tomorrow.
- Yarın ağır siklet şampiyonu ile karşılaşacak.
Her child had been seriously ill for a week before Dr. Kim arrived.
- Dr. Kim gelmeden önce bir hafta boyunca çocuğu ağır hasta olmuştu.
Barney was wounded seriously.
- Barney ağır şekilde yaralandı.
His bag was badly damaged.
- Onun çantası ağır hasar gördü.
Tom's bag was badly damaged.
- Tom'un çantası ağır hasar gördü.
Tom says I look dignified.
- Tom ağırbaşlı göründüğümü söylüyor.
What a dignified man!
- Ne ağırbaşlı bir adam!
Tom must be severely punished.
- Tom ağır cezalandırılmalı.
We must punish him severely.
- Onu ağır bir biçimde cezalandırmalıyız.
Dan was struck and gravely injured by a truck.
- Dan bir kamyon tarafından çarpıldı ve ağır bir şekilde yaralandı.
They were burdened with heavy taxes.
- Ağır vergi yükü altındaydılar.
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
- Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.