arkadaşı

listen to the pronunciation of arkadaşı
Turkish - English
friend
his friend
arkadaş
{i} friend

My university friend is against terror. - Üniversite arkadaşım terör karşıtı.

My friend studies Korean. - Arkadaşım Korece çalışıyor.

arkadaşı olmak
be friends with
arkadaş
buddy

He's my old drinking buddy. - O benim eski içki arkadaşım.

Buddy doesn't drive carelessly. - Arkadaşım dikkatsizce sürmez.

arkadaş
mate

Tom and his mates went on a pub crawl and all ended up pretty drunk. - Tom ve arkadaşları alemlere akıp zil zurna sarhoş oldu.

Tom and I are soul mates. - Tom ve ben ruh arkadaşlarıyız.

arkadaş
bud

Tom and I are drinking buddies. - Tom ve ben içki arkadaşlarıyız.

They're buddies from my technical school. - Onlar benim teknik okuldan arkadaş.

arkadaş
pal

Tom has a pen pal in Australia. - Tom'un Avustralya'da bir kalem arkadaşı var.

Jiro communicates with his pen pal in Australia. - Jiro Avustralya'daki mektup arkadaşı ile haberleşiyor.

arkadaş
companion

My companions were watching me in silence and, unlike other times when my wonder had made them laugh, they remained serious. - Arkadaşlarım beni sessizce izliyorlardı ve, benim şaşkınlığımın onları güldürdüğü diğer zamanların aksine , onlar ciddi kaldılar.

Ondoy and his companion go downtown. - Ondoy ve arkadaşı kent merkezine gidiyorlar.

arkadaş
comrade

He was angered by the murder of their comrades. - O, arkadaşlarının cinayetiyle kızdırıldı.

The young man bade farewell to his comrades and relatives. - Genç adam arkadaşlarını ve akrabalarını uğurladı.

arkadaş
chap
arkadaş
fellow

He seems to be a nice fellow. - O, güzel bir arkadaş gibi görünüyor.

The wood was kindled, the flames arose, and a mouldering heap of ashes was soon all that remained of Mrs Askew and her fellow martyrs. - Koru yakıldı, alevler yükseldi, ve kısa sürede bayan Askew ve arkadaş şehitleriyle ilgili geriye kalan bütün şey dökülen bir küller yığınıydı.

arkadaş
associate

I don't associate with people like Tom. - Tom gibi insanlarla arkadaşlık etmem.

arkadaş
bedfellow
sınıf arkadaşı
classmate

Tom and Mary were classmates. - Tom ve Mary sınıf arkadaşıydı.

I ran into an old classmate of mine on my way to the station. - İstasyona giderken eski bir sınıf arkadaşıma rastladım.

arkadaş
chum
arkadaş
brother

He is a close friend of my brother. - Erkek kardeşimin yakın bir arkadaşıdır.

Tom was my younger brother's roommate in college. - Tom kolejde küçük erkek kardeşimin oda arkadaşıydı.

arkadaş
{i} familiar

My parents are familiar with her friend. - Ebeveynlerim onun arkadaşını tanıyorlar.

arkadaş
connection
arkadaş
(Argo) homeboy
arkadaş
fella
arkadaş
(Argo) bloke
arkadaş
intimate

We're intimate friends. - Biz samimi arkadaşlarız.

arkadaş
cohort
arkadaş
(Argo) mellow
arkadaş
spouse
askerlik arkadaşı
army friend
hayat arkadaşı
husband
hayat arkadaşı
wife
hayat arkadaşı
fere
mektup arkadaşı
pen-friend
mektup arkadaşı
correspondent
okul arkadaşı
schoolfriend
okul arkadaşı
classmate
sınıf arkadaşı
schoolmate
sınıf arkadaşı
schoolfellow
arkadaş
sidekick
arkadaş
company

A person is known by the company he keeps. - Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.

He is not very good company. - O, çok iyi bir arkadaş değildir.

arkadaş
date

My boyfriend and I had sex on the first date. - Erkek arkadaşım ve ben ilk buluşmamızda seks yaptık.

Tom discovered that Mary had dated his best friend. - Tom Mary'nin onun en iyi arkadaşıyla flört ettiğini keşfetti.

arkadaş
helpmeet
arkadaş
pard

I pardoned my friend for his poor manners. - Kötü davranışları için arkadaşımı affettim.

arkadaş
comate
arkadaş
ally
arkadaş
partner

Tom is my old partner. - Tom benim eski arkadaşım.

When meeting a person for the first time, be sure to pay attention to the distance placed between yourself and your partner. - Birisiyle ilk kez karşılaştığında, kendinle arkadaşın arasına konulan mesafeye kesinlikle dikkat et.

arkadaş
colleague

He made the plan along with his colleagues. - Planı iş arkadaşlarıyla birlikte yaptı.

They are both colleagues of mine. - Onlar çalışma arkadaşlarımdır.

Arkadaş
matey
can yoldaşı, hayat arkadaşı
dear companion, life partner
iş arkadaşı
Colleague

This is Tom, my colleague. - Bu Tom, iş arkadaşım.

Go and speak to my colleague. - Git ve iş arkadaşımla konuş.

iş arkadaşı
Co-worker, colleague, workfellow, yokefellow, yokemate
mektup arkadaşı
Pen pal
oda arkadaşı
chum
oda arkadaşı olmak
chum
çalışma arkadaşı
colleague
arkadaş
feller

He's a smart little feller. - O zeki küçük bir arkadaştır.

You're a mighty good feller. - Sen güçlü iyi bir arkadaşsın.

arkadaş
compeer
arkadaş
consociate
arkadaş
friend, fellow, mate, crony, pal, chap; companion
arkadaş
sidekick; helpmate
arkadaş
confrere
arkadaş
luv
arkadaş
socius
arkadaş
mac

Macedonia and Bulgaria are not friends. - Macedonya ve Bulgaristan arkadaş değildir.

Tom and his friends all have Macbooks. - Tom ve arkadaşlarının hepsinin MacBookları var.

arkadaş
kamerad
arkadaş
amigo
arkadaş
pardner
arkadaş
cobber
arkadaş
{i} helpmate
askerlik arkadaşı
companion-in-arms
can arkadaşı
close companion, intimate friend
ekip arkadaşı
team-mate
en iyi çalışma arkadaşı
(Konuşma Dili) someone's right hand
ev arkadaşı
housemate

I'm excited for my housemate's birthday party tomorrow. - Ev arkadaşımın doğum günü partisi yarın olduğu için heyecanlıyım.

eğlence arkadaşı
boon companion
gangsterin kız arkadaşı
gun moll
hayat arkadaşı
spouse
hayat arkadaşı
partner

Mary's life partner is a man of few words. - Mary'nin hayat arkadaşı az konuşan bir adamdır.

Tom doesn't have a partner. - Tom'un bir hayat arkadaşı yok.

hayat arkadaşı
yokefellow
hayat arkadaşı
better half

Where's your better half? - Senin hayat arkadaşın nerede?

hayat arkadaşı
goodwife
hayat arkadaşı
yokemate
hayat arkadaşı
spouse, wife, husband
internet arkadaşı
e-friend
internet arkadaşı
(Bilgisayar) keypal
iş arkadaşı
cooperator
iş arkadaşı
workfellow
iş arkadaşı
co worker
iş arkadaşı
yokefellow
iş arkadaşı
collaborator

They are collaborators. - Onlar iş arkadaşıdırlar.

iş arkadaşı
yokemate
kalem arkadaşı
penpal
mektup arkadaşı
pen-friend, pen pal
mesai arkadaşı
fellow worker
mesai arkadaşı
(Askeri) work friend
mesai arkadaşı
(Askeri) work comrade
oda arkadaşı
roommate

Tom was John's roommate. - Tom John'ın oda arkadaşı idi.

My roommate is prodigal when it comes to spending money on movies; he buys them the day they're released, regardless of price. - Oda arkadaşım, filmlere para harcama söz konusu olduğunda, müsriftir; o fiyatı ne olursa olsun, onları piyasaya çıktığı gün alıyor.

oda arkadaşı olmak
room together
okul arkadaşı
fellow student
okul arkadaşı
schoolfellow
okul arkadaşı
schoolfellow, schoolmate
okul arkadaşı
brother student
okul arkadaşı
schoolmate
oyun arkadaşı
playfellow
oyun arkadaşı
playmate

The boy doesn't have very many playmates. - Çocuğun çok oyun arkadaşı yok.

oyun arkadaşı
playfellow, playmate
silâh arkadaşı
brother in arms
silâh arkadaşı
comrade in arms
sofra arkadaşı
messmate
sohbet arkadaşı
chatmate
takım arkadaşı
teammate

Tom has been a good teammate. - Tom iyi bir takım arkadaşı olmuştur.

This is my teammate, Donnavan. - Bu benim takım arkadaşım, Donnavan.

yatak arkadaşı
bedfellow
yatak arkadaşı
screw
yol arkadaşı
bear leader