No, thank you. I'm just looking around.
- Hayır, teşekkürler. Sadece etrafa bakınıyorum.
The girl, who had her head on the boy's shoulder, looked around in surprise.
- Kafasını erkeğin omuzuna koymuş olan kız şaşkın şaşkın etrafına bakındı.
Tom looked around, but didn't see anyone.
- Tom etrafına bakındı ama kimseyi görmedi.
You see, I've got only these two castles, one hundred hectares of land, six cars, four hundreds heads of cattle and twenty racer horses...
- Bakın, benim sahip olduklarım sadece bu iki kale, yüz hektar arazi, altı araba, dört yüz baş sığır ve yirmi koşu atı...
Look at that mountain which is covered with snow.
- Karlarla örtülü şu dağa bak.
Look at this Japanese car.
- Bu Japon arabasına bak.
Look into that, would you?
- Onun içine bak, ne dersin?
Look in the mirror, pal.
- Aynaya bir bak dostum.
I'll look after the children while you go shopping.
- Sen alışverişe giderken ben çocuklara bakarım.
Lucy's mother told her to look after her younger sister.
- Lucy'nin annesi ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
Look at that mountain which is covered with snow.
- Karlarla örtülü şu dağa bak.
Many nights did he spend, looking up at the stars.
- O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
She looked her child in the face.
- O, karşısındaki çocuğuna baktı.
Seen at a distance, the rock looked like a human face.
- Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.
Let me have a look at your video camera.
- Video kamerana bir bakayım.