I don't know if you've noticed, but Tom seems to have fallen in love with your daughter.
- Fark ettin mi, bilmem; ama Tom senin kızına abayı yakmış gibi duruyor.
The truth is that I don't know anything about it.
- Gerçek onun hakkında bir şey bilmememdir.
Do you know where your father went?
- Babanın nereye gittiğini biliyor musun?
A healthy man does not know the value of health.
- Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.
Everybody knew she could speak English well.
- Onun iyi İngilizce konuşabildiğini herkes biliyordu.
They knew they must fight together to defeat the common enemy.
- Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
Tom accused Mary of not knowing how to love or how to accept someone's love.
- Tom Mary'yi sevmeyi ya da birinin aşkını kabul etmeyi bilmemekle suçladı.
She got married without her parents knowing it.
- O, anne ve babasının bilgisi olmadan evlendi.
Ken didn't know what to say next.
- Ken gelecek defa ne söyleyeceğini bilmiyordu.
Ken is as tall as Bill.
- Ken Bill kadar uzun boylu.
His name is known to everyone in this town.
- Onun adı bu kasabada herkesçe bilinmektedir.
The firm is known for its high-quality products.
- Firma, yüksek kaliteli ürünleriyle bilinmektedir.