We'll have to pay back that loan one way or another.
- Bu krediyi bir şekilde geri ödemek zorunda kalacağız.
I'll get the money from Tom one way or another.
- Tom'dan parayı bir şekilde alacağım.
I must have it done somehow by six.
- Saat altıya kadar bir şekilde onu yaptırmalıyım.
In the end I ran to the station, and somehow got there on time.
- Sonuçta istasyona koştum ve bir şekilde tam vaktinde oraya ulaştım.
He's somewhat hard of hearing, so please speak louder.
- O, bir şekilde zor işitiyor, bu yüzden lütfen yüksek sesle konuşun.
When there are no men around, the night is somewhat spooky.
- Etrafta hiç kimse yokken, gece bir şekilde korkutucu oluyor.
Properly listen to what I'm going to say.
- Söyleyeceklerimi düzgün bir şekilde dinle.
I like things done properly.
- Düzgün bir şekilde yapılan işleri severim.
We're going to do it properly.
- Biz onu uygun bir şekilde yapacağız.
Are you unable to see properly?
- Uygun bir şekilde göremiyor musun?
Would you please explain it more simply?
- Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
He badly exaggerated his ability to achieve a breakthrough.
- O bir atılımı gerçekleştirmek için yeteneğini berbat bir şekilde abarttı.
The badly burnt pilot was still in the cockpit.
- Berbat bir şekilde yanmış pilot hâlâ pilot kabinindeydi.
Such a thing is considered theft and it has to be punished severely.
- Böyle bir şey hırsızlık olarak kabul edilir ve ciddi bir şekilde cezalandırılmak zorundadır.
Tom was beaten severely.
- Tom ciddi bir şekilde yenildi.
I shall never forgive Gilbert Blythe, said Anne firmly.
- Anne kararlı bir şekilde Gilbert Blythe'ı asla affetmeyeceğim dedi.
Everything went horribly wrong.
- Her şey korkunç bir şekilde yanlış gitti.
Serbian trains are terribly slow.
- Sırp trenleri korkunç bir şekilde yavaş...
I'm terribly ashamed of this.
- Bundan korkunç bir şekilde utanıyorum.
The girl is happily reading.
- Kız mutlu bir şekilde okuyor.
I'm happily married, no matter what anyone says.
- Ben mutlu bir şekilde evliyim, herkesin ne dediği önemli değil.
John runs the family business very efficiently.
- John aile şirketini çok verimli bir şekilde işletiyor.
Tom is a good employee. He gets things done quickly and efficiently.
- Tom iyi bir çalışandır. O işleri hızlı ve verimli bir şekilde yaptırır.
Their prices are surprisingly cheaper than their rivals.