Tom elbette tenis oynayabilir.
- Tom sure can play tennis.
Okyanus araştırmasının geleceğini onun geçmişiyle tahmin edeceksek birçok heyecan verici keşifleri elbette dört gözle bekleriz.
- If we are to judge the future of ocean study by its past, we can surely look forward to many exciting discoveries.
Tom bugünkü sınavı geçeceğinden bayağı emin.
- Tom is pretty sure that he'll pass today's exam.
Sen bunu bana anlatan ilk kişi değilsin, muhakkak son kişide değilsin.
- You're not the first person to tell me that, and surely you're not the last.
Muhakkak birine söyledin.
- Surely you told somebody.
Senin çocuklarının güvende olmalarını sağlamak için gücüm dahilinde her şeyi yapacağım.
- I'll do everything within my power to make sure your children are safe.
Beni kimsenin izlemediğini sağlama bağladım.
- I made sure no one was following me.
Gece beni mutlaka ara.
- Be sure and call me tonight.
Bu mektubu mutlaka postala.
- Be sure to mail this letter.
O harika! Kesinlikle güleceksiniz.
- It's great! You'll laugh for sure.
Hayalinin gerçekleşeceği gün kesinlikle gelecek.
- The day will surely come when your dream will come true.
Şüphesiz havalar düzelecektir.
- Surely the weather will become fine.
Şüphesiz Tom'la irtibata geçebiliriz.
- Surely we can get in touch with Tom.
Bu bilginin güvenilir olduğundan emin misin?
- Are you sure this information is reliable?
Tom elektronik sigara içmenin sigara içmekten daha güvenilir olduğunu düşünüyor ama Mark o kadar emin değil.
- Tom thinks that vaping is safer than smoking cigarettes, but Mary's not so sure.
Keşke bunu kati olarak söyleyebilsem.
- I wish I could say for sure.