Her dress is above the knee.
- Elbisesi dizinin üstündeydi.
After his knee repair, he could walk without pain.
- Dizinin onarımından sonra, o ağrı olmadan yürüyebiliyordu.
I like to wear my skirts knee length.
- Eteklerimi diz boyu giymeyi severim.
The marsh is knee-deep.
- Bataklık diz boyudur.
He was knee-deep in snow.
- O diz boyu karın içindeydi.
Mary wore knee-high boots.
- Mary diz boyunda çizme giydi.
Mary wore knee-high socks.
- Mary diz boyunda çorap giydi.
The religious man remained kneeling for hours.
- Din adamı saatlerce diz çökmüş olarak kaldı.
She saw a boy kneeling by the altar.
- Sunağa yakın diz çöken bir çocuk gördüm.
She knelt beside him.
- O, onun yanında diz çöktü.
Tom knelt down and lifted up the floorboard.
- Tom diz çöktü ve döşeme tahtasını kaldırdı.
She saw a boy kneeling by the altar.
- Sunağa yakın diz çöken bir çocuk gördüm.
Sami made Layla kneel in front of him.
- Sami, Leyla'yı önünde diz çöktürdü.