I can't work with you standing there.
- Orada durarak seninle çalışamam.
Tom doesn't like it when people invade his personal space by standing too close to him.
- İnsanlar ona çok yakın durarak onun kişisel alanını istila ettiğinde Tom bunu sevmez.
I could scarcely stand on my feet.
- Ayaklarımın üzerinde güçlükle durabiliyordum.
The balance at the bank stands at two million yen.
- Bankadaki bakiye 2 milyon yende duruyor.
Once the complaining starts, it never ends.
- Bir defa şikayet etmeye başladığında asla durmaz.
It rained for several days on end.
- Birkaç gün durmadan yağmur yağdı.
Somebody is standing in front of his room.
- Biri odasının önünde duruyor.
I'm worn out, because I've been standing all day.
- Bütün gün ayakta durduğum için yoruldum.
I'm getting off the train at the next stop.
- Sonraki durakta trenden ineceğim.
My house is close to a bus stop.
- Evim otobüs durağına yakın.
The blue sports car came to a screeching halt.
- Mavi spor araba durma noktasına geldi.
The car dove into the field and, after bumping along for a time, came to a halt.
- Araba tarlaya daldı ve bir süre sarsıldıktan sonra durma noktasına geldi.
When riding the escalator, please hold the handrail and stand inside the yellow line.
- Yürüyen merdivene binerken lütfen tırabzanı tut ve sarı çizginin içinde dur.
Hold up, what do you think you're doing?
- Dur bakalım, Sen ne yaptığını düşünüyorsun?
Why are they stalling?
- Onlar neden duruyorlar?
You've stalled the engine.
- Sen motoru durdurdun.
Ben festival süresince Takayama'ya gitmek istiyorum.
- I'd like to go to Takayama during festival time.
Yazılım şirketi ekonomik durgunluk sürecinde büyük başarısızlığa uğradı.
- The software company collapsed during the recession.